"Baş Belası Öğretmenler"Baş belası öğretmenler
Teknik Eğitim Vakfı'nın konuyla ilgili
yazısı:Soruları meseleyi anlamak için sormalı.15 saat çalışan tembel öğretmen
otur oturduğun yerde; aldığın para neyine yetmiyor?
Tüm soruların oluşması ve cevabı; öğretmen olamamış fakat
öğretmen unvanı almışlarla, yanlış bilgilendiren öğretmeni düşman gibi gören bürokratlardadır.
İçimizden biri, Rahmetli Avni AKYOL bakan olduğunda öğretmenler için bir şeyler
yapmak için çok çalıştı. Kadir kıymet bilmezler ve öğretmen olamamış unvan sahiplerininçirkin
yaklaşımları ile bu çabalar boşa gitti.
Rahmetli Avni Akyol bakan olduğu dönemde kredili eğitim sistemini
projesini hayatageçirmeye
çalışmıştı. Öğretmen kurullarına iki görüş sunuldu. YÖK’ den gelen sistem son
derece mantıklı, sorumlu öğrenci yetiştirmeye yönelik bir taslaktı. Okul
müdürleri büyük baskı yaptılar, tüm itirazlara rağmen bakanlıktan gelen hatalı
görüş sanki öğretmen kurulunca onaylanmış gibi yazı çıkarmayı başardılar. Okul
müdürleri, öğretmenlere istediklerini yaptırmış (!) olmanın şişkinliği ile
Ankara İl Milli Eğitim Müdürlüğü toplantısına gittiler. Ertesi gün mecburen yapılan
öğretmenler kurulunda müdürün ekşimiş, asılmış suratı bizi son derece mutlu
ettiği kadar, son derecede üzmüştü. Biz öğretmeniz, öğretmen olduğunu koltuğunu koruma pahasına unutmuş olsa da fırça yemiş
olması bizi rahatsız etmişti. O zaman ki il milli eğitim müdürlüğü gelen
neticeleri değerlendirince olayın farkına varıyor ve müdürlere yaptıkları
yanlışı anlayacakları lisanda gayet güzel anlatıyor. Bakanlığın desteği ile yok
dense de bu baskılar yıllarca devam etti. Kredili sistem öğrenciyi bağımsız hareket
ettiren, iyi öğrencilere yarım dönem kazandıran, öğrenciye istediği dersi
seçtiren iyi bir sistemdi. Derslik bulamayız endişesi taşıyan dar görüşlülerin
ve ne acı ki öğretmen olamamışların menfi çalışmaları sonucunda çalışmalar
sekteye uğramıştı.
Biraz daha yakın geçmişe bakalım. Sayın Erkan Mumcu bakan olduğu zaman CNN tv
de sayın Taha Akyol ile eğitim yılı başında program yapmıştı. Öğretmenleri
haftada 2,5 gün okula gidip gelen memur şeklinde tanımlamıştı. Erkan Mumcu ya
canlı yayına katılan bir öğretmen lafı dolaştırarak maaşların az olduğunu
söylemeye çalışmıştı. İzleyenlerin sıkıldığı gibi Erkan Mumcu da “lafı neden
dolaştırıyorsun, maaşım az neden demiyorsun?” demişti. Maaşlarımız yetersiz. Bu
yetersizliği meşru zeminlerde hukuk kuralları içerisinde dile getirmek,
hakkımızı aramakmücadelesini
sürdürmek gayet normal bir olay. Burada dikkat edilecek husus, bürokrasinin
sürekli ve sistemli uyguladığı-teşbihte hata aranmaz-sindirme taktikleri
öğretmeni hakkını arayamaz hale getirmiştir.
Seslerini çıkarmasalar ne olur. Aslında seslerini çıkardıkları da yok. Eğitimle
ilgili bir mesele oldu mu onlardan başka herkes fikrini açıklar. Verilen görevi
yaparlar. Çocuklarının okuma çağlarında biraz seslerini
çıkarmaya çalışırlar. Eğitimin önemini bildiklerinden çocukları için bir şeyler yapmak isterler. Çok
rahat anlaşacakları konularda bile birbirleriyle anlaşamazlar. Çünkü sözü
geçen, ağzı laf yapanlar; öğretmen unvanı almış lakin öğretmen olamamışlar bir
olup işi hemen siyasete çekerler.24 Kasımlar yaklaştıkça “paramız az,
geçinemiyoruz” gibi cılız birkaç cümle duyulur. Sonra 24 Kasımda “öğretmenler
yüzde yüz zam yapılıyor, yılda bir maaş ikramiye gibi” şişirme haberlerle (işin
tuhafı bu kısım 2011 de pek olmadı)“siz bizim canımız, baş tacımızsınız” gibi
birkaç hamasi sözlerle unutulur giderler. Her yılbaşında temcit pilavı gibi
maaşları dile getirilir.Nasıl bir maaşsa eş parası, çocuk parası şişirilir. Çocuğun yoksa. Olur
ya Allah vermemiştir. Bekâr öğretmenler? Evlensin. Evlenmek istemiyorsa
öldürelim mi? Nedense sürekli öğretmen maaşı kıyaslanır. Geçmişte eşdeğer maaş
aldığı kaymakam, albay vb lerinin maaşı artık katlamıştır. Geride olan
9.derecede ki polis memuru bile 1.derecede ki öğretmeni geçmiştir. Sürekli
öğretmen kadrosu çok fazla denir. Öğretmenler kadar kalabalık bir kadrosu olan
diyanetin kadrosu hiç dile gelmez, elemanı bir vaiz öğretmeni maaş olarak 300
tl ye yakın geçmiş haldedir. bu hiç dile getirilmez. Ne yapıyor öğretmen?
Uhdesine verilen her bir sınıfta ki 30 genci topluma kazandırmaya, yarına
hazırlamaya çalışıyor. Ne yapıyor vaiz? Bizden fazla maaş alsa da paralarının
az olduğundan yakınıyorlar. Şunu da belirtmekte fayda var. Gerçekten doğru
fakirlik sınırının 2500 lirayı geçtiği ülke şartlarında, taban maaşı bu değerin
altında olan herkes haklıdır. Küçükesat eski vaizi sayın Abdülkadir hoca ve
onun gibileri tenzih ederim, onlar kibar lisanla konuşan, insana dini sevdiren
kişiler. Diğerleri ha bi gayret insanı “şunu yapmazsan cehennemde yanarsın,
bunu yapmazsan yanarsın” diye güya uyaran;(beni yakacak da Allah, af edecek
olan da Allah) bunları söyleyince sorumluluğu biten kişiler. Bunların maaşı hiç
dile gelmez. Kaç saat çalışmış söylenmez. Ezan okumayı bile otomatiğe
bağladılar, aman yorulmasınlar. Özelleştirme ile satılan birçok kurumun fazla
çalışanları mili eğitim, sağlık bakanlığı ve birçok kuruma satış
tarihlerinde dağıtılmış, kambur haline getirilmişti. Çalışmadan aydan aya toplu
imza atanlar hiç dile getirilmez, Son altı aydır yapılan yeniden yapılandırma
ile bir kısmı emekli olmayı tercih etmekteler. Öğretmenin her halini söyle
çünküsabırlıdır, gönül adamıdır.
Haberlere bakınız,”öğretmenler aynılaşıyor”.Niye aynılaşsın ki? Demek ki sistem
öyle istiyor. Nasıl mı?
Şöyle bir geriye dönüp bakalım. Okul renklerimiz nedense hep
griydi.”Sen sus, düşünme ben ne dersem onu yap” rengi. Olumlu yönde bu renk
okullardan öğretmenlerin gayretiyle kaldırıldı. Sonra öğretmenlerin hayat
standardı yavaş yavaş düşmeye devam etti.Tv’ler de komedi olarak “öğretmende mi
olamadın” parasızı aşağılamak için (kendini sanatçı sanan,parasızı aşağılayarak
sanat yaptığını sanan zavallılar topluluğu) öğretmen konulu skeçler,kız isteme
parodilerinde ki maaşı az diye horlanan öğretmen tiplemeleri her akşam yıllarca
boy gösterdi.
Ondan sonra da eğitim kalitesinde düşüş başladı.1995 li yıllarda
Avrupa birliği uğruna dışarıdan bitirme sınavları sulandırıldıkça
sulandırıldı.35- 40 dersi olan evet hayır oylaması ile diploma aldı. Yapılan
itirazlara cevap çok netti.”Bakanlık böyle istiyor”.İşin içine başka çirkinlik
sokanlarda mahkemelerde yargılandı.(merak edenler, okul kurullarında kaç kişiye
parmak kalkmış, yapılan çirkin hatalar sebebiyle açılan mahkemelerle ilgili
haberleri arşivlerden o günkü basında yazdıklarımdan daha fazlasını
bulabilirler) parmak kaldırmayla haziran ve ağustos sınavlarında mobilya bölümünden
diploma alıp, takip eden ikinci yılda A.Ü.açık öğretime kayıt yaptırmışla da
karşılaştım. Bu benim gördüğüm tamamını artık tahmin ediniz. İki ayda parmak
kaldırmayla, birilerini diploma sahibi yapanlar bu kötü yaptırımlarıyla normal
öğrencilere yaptıkları kötülüğün acaba farkına varabildiler mi? kafaları
çalışıyorsa, vicdanları varsa elbette varmış olmaları gerekir demeyi çok
isterdim.
1995 sanki bir dönüm noktası oldu. Sınıf geçme sistemi iyice laçkalaştı.
Disiplin iyice gevşetildi. Başarısız olana ödül olarak zorla bir üst sınıfa
geçmesi için ve sonunda mezun olması için yönetmelikler değiştirildi.Bunun
terside çalışan öğrenci enayi diye algılandı.Ailesi çocuğa “ders çalışsana”
dediğinde “niye çalışayım,sınıfta kalma yok” cevabını alır oldu . Ders yapmak
sıkıntı dolu zamanlara dönüştü.İlköğretimde sınıfta kalma olmadığı için,
ilkokul üç seviyesinde bilgi sahibi öğrenciler liselere gelmeye başlamıştı.Hele
2000 ler tam film oldu. 2004 de iyi niyetli birkaç bürokrat tedbir
alıp,yönetmeliklerde öğrenciyi çalışmaya teşvik edecek bir iki değişiklik
yaptıklarında Ankara İskitler EML müdürünün sevinci şu an gibi aklımda. Sevinci
fazla sürmedi tam on gün sonra sınıf geçme yönetmeliği tekrar değiştirildi
eskisinden daha beter hale getirildi.
Gençler okumayan, akşam seyrettiği dizide ki gibi yaşamaya çalışan kitleler
haline dönüştürüldü.Okumayan gençler için zoraki bir saat okuma saati icat
edildi.Bunu da allayıp pullayıp basında öyle sundular ki.sanki okuyan gençlik
var.Özünde okumayı sevmeyene siz bir saatle okumayı sevdiremezsiniz.Bu
alışkanlık ilköğretim birde başlamalı.Sınıfta bir saat kitap okuma çok
güzel,amasorumluluk verilen çocuğun bunu yapması daha güzel. Siz ne derseniz
deyin boş.Sonrası uyduruk her şeyin fos çıkması gibi içinin boş olduğu ortaya
çıktı.Yapılan her hata süslenip basınla sunuldu.Sonuç,cahil bir gençlik.kişi
başı yılda kaç kitap okuyor.gerçek istatistiklerle bakalım.neredeyse dibe
vurmuş halde.
Gelen her bakana öğretmenin 2,5 gün,15 saat çalıştığı sürekli servis
yapıldı.Beraber çalıştığınız insanlara elbette güvenmek zorundasınız.Sayın
bakanlar şöyle bir çevrelerine baktılar.Evraklara baktılar. Kültür öğretmenleri
15,meslek öğretmenleri (bunlarda nereden çıktı,kim bunlar….bunlar ağır ve
tehlikeli işlere meslek elemanı yetiştiren,eml lerin lokomotifi olan
öğretmenler) 20 saat derse giriyordu.Sayın Başbakana bile 15 saati söylettiler.
Doğru yalan değil, kültür öğretmenleri 15 saat,meslek öğretmenleri
20 saat derse giriyor.Öncelikle iki konuyu anlamakta fayda var.Öğretmen milli
eğitim bakanlığının hasmı değildir.onlar bakanlığın emrinde bu milletin
evlatlarını yetiştirmek için çaba sarf eden,tüm sıkıntılara ve horlanmalara
rağmenyarının Türkiye’si için çalışan fedakar insanlardır.İkinci bir nokta
öğrenci hedefimiz.Tv’lerde bizlere sürekli servis edilen
aylak,zibidi,öğretmenle dalga geçen Avrupai ve Amerikan öğrenci tipi.bir şey
sorduğunda bilmeyen cahilliğini karşısındakini dalgaya alarak aşağılamaya
çalışan esrarkeş tip mi?Hedefiniz,…hedefimiz bu tip mi?Yoksa iş güzar tv lerin
göstermediği ki;Amerika ve Avrupa ülkelerini güçlü kılan okuyan ve kendini
yetiştiren ülkesi için çalışan,ülkesinin gurur duyduğu her biri bir bayrak olan
gençler mi?
Bakanlığımızın ve öğretmenlerimizin hedefinin bir bayrak gibi ülkesini hedeften
hedefe götüren gençlik olduğuna yürekten inanıyorum.
Yalnız bu 15 veya 20 saat öğretmenin sınıfta öğrencilerle birebir ders işlediği
saatlerdir.Adam gibi bir ders işleyebilmek için:
a- Derse hazırlıklı girmelidir, öğretmen ders öncesi mutlaka hazırlık yapması
gerekir ve yapar. bunu 15 veya 20 saat saatin dışında yapmaktadır.
b- Yaptığınız yazılıların soru ve cevaplarını hazırlar.Her sınıfa
30 öğrenci,en az beş sınıfa derse girse,her dönem her dersten iki yazılı
yapsa.siz hesap ediniz.bunu 15 veya 20 saat dışında yapmaktadır.
c- Herkesin çorbasında her zaman aş kaynamaz. Bazen de dert
kaynar. Siz öğretmensiniz.Takip etmeli,öğrencinize yardımcı olmalısınız. bunu
15 veya 20 saat dışında yapmaktadır.
d- Ders araç gereci hazırlamalıdır. bunu 15 veya 20 saat dışında
yapmaktadır.
e- Meslekçi ise bozulan tezgahlarla ilgilenmeli tamir etmelidir.
bunu 15 veya 20 saat dışında yapmaktadır.
f- Bir zamanlar okullarımızda “teknisyenler” vardı. bazı okullarda
nesilleri tükense de hâlâ var.atelyelerde kadroları var,var da teknisyenlik
yapmıyorlar.bir çok bakanlıkta memurlar üst üste yığılı oturacak masa
bulamazken,işe de zaten düzenli gelmezler-lütfen yok demeyin bu acı bir
gerçek,iy ki yeni yapılanma var-Milli Eğitimde eleman sıkıntısı vardır.Milli
Eğitime geçtiklerinde çalışmaları gerekeceği için,mecbur olmadıkça okulların
önünden bile geçmezler.eleman olmadığı için dal şefi,alan şefi istese de
istemese de,mecburen karşılıklı rıza (!?.) ile atelye teknisyenleri idari
bölümlerde okul personelinin işlerini yaparlar.
g- Kültür öğretmeni ise sınıfında ki ders araç gereci ve
bilgisayarlarını hazır bulundurmalıdırlar. Bunu 15 veya 20 saat dışında
yapmaktadır.
h- Öğrenci kulüpleri vardır. Öğretmen buradaki görevini iki saatte
bitiremediği için çalışmanızı 15 veya 20 saat dışında devam ettirmektedir.
ı- Öğrencilerin 25 saatlik bir sosyal çalışması vardır. gerçek
anlamda yapan üç beş öğrenci vardır. Avrupa uyum mecburiyeti için yapılamayan
çalışma yapıldı gösterilecek, yüzlerce kâğıt, daha sonra imha edilmek için
doldurulacaktır. Bunu 15 veya 20 saat dışında yapmaktadır.
i- Sene başı, ortası ve sonu; okul kuruları toplanır. Bunu 15 veya
20 saat dışında yapmaktadır.
j- Sene başı,ortası ve sonu;zümreler toplanır. Bunu 15 veya 20
saat dışında yapmaktadır.
k- Veli toplantıları yapılır. Bunu 15 veya 20 saat dışında
yapmaktadır.
l- Öğrencinin durumunu görüşmeye gelen velilerle görüşür. Bunu 15
veya 20 saat dışında yapmaktadır.
m- Kolluk gücü gibi nöbet tutar. Bunu 15 veya 20 saat dışında
yapmaktadır.
n- Eğitim için teknolojiyi yakından takip etmek zorundadır. Bunu
15 veya 20 saat dışında yapmaktadır.
Bu listeye daha yüzlerce angarya yazılabilir. Anayasada angarya
suç. Yeter ki gençler yetişsin, öğretmen verilen görevi de, gençlerin yetişmesi
için angaryayı da yapar.
Yazımızın başında,” Tüm soruların cevabı ve çözümü; öğretmen olamamış fakat
öğretmen unvanı almışlarla, yanlış bilgilendiren öğretmeni düşman gibi gören
bürokratlardadır” dedik. Hayatta en kötü şey yanlış anlaşılmadır. Örneklersek;
dilimiz Türkçe deriz. Kurullarda “güzel Türkçemiz..”diye gündem maddesi bile
açarız. Buyurun MEB internet sayfasına bakın.”vizyonumuz, misyonumuz,
performans, kriter” hepsi de Fransızca. soru basit dilimiz Türkçe ise,Fransızcaları
kim yazdırıyor? Dilin zenginleşmesi başka şey, dilin yozlaşması başka şey.
Özbeöz Türkçe kelime olan “yoğunluk” cahilce kullanım yüzünden otuza yakın
kelimenin kullanımdan kalkmasını sağladı. Nasıl mı? Çok işi olduğunu söylemek
isteyen bir kişinin kurduğu cümle,”çok yoğunum” kimyasal mısın be mübarek.
Alakasız bir örnek daha. Ankara Ulus EML mülkiyet olarak Milli Eğitimin
değildir. Her göreve gelen bakana özelleştirilmesi yönünde bilgiler verildi.
Büyük kazançlı yatırım gibi gösterildi.okulun eğitim öğretim yapılması şartıyla
kullanıma verildiği nedense gizlendi.Her bakan iyi niyetle tv lerde
yapılabilecek proje anlattı, sonra istemese de aldatıldığını fark edince
sustu.Ta ki makine bölümü kapatılana kadar, bu oyun sürdü. Okul müdürü unvanı almış
bir küçük kişinin şahsi kininde bakanlıktaki bürokrat arkadaşlarını kulandı.
herkesi ve her şeyi bu işe alet etti.
2000 yılında dönemin Erkek Teknik Öğretim Genel Müdürü Naim Durmaz’ ın yanına
bölümü konum, öğretmen ve öğrenci itibari ile anlatan dosyayla gittik. Dosyayı
inceledikten sonra “bölümün kapatılması için gelen dosya çok farklı,
aldatıldım” dedi. Yapılan yazışmalarda (ki komisyon üyesinin bir tanesinin tüm
uyarı ve ikazlarına rağmen) tesviyenin olduğu kısımların eğitim için müsait
olmadığı gerekçe gösterilerek kapattırıldı.Bölüm kapatıldıktan sonra bizim
kullanmadığımız izbe,karanlık ve rutubetli yerlere dahi binlerce lira
harcanarak ağaç ve metal bölümleri yerleştiriliyor.atılmıyorsa yazışmalar
bakanlık ve okul arşivinde vardır.Bölüm olarak mezunlarımızdan ege üniversitesi
mezunu doktorumuz,Selçuk mezunu avukatlarımız, Marmara mezunu çevre
mühendislerimiz, Kırıkkale makine mühendisimiz, sayısı onlarca teknik
öğretmenimiz, Ankara’nın muhtelif sanayilerinde babasında iş yeri devir alan,
kendi çabaları ile iş yeri kuran,muhtelif işletmelerde amir olarak çalışan
yüzlerce mezunumuz var. Kapatıldığımız sene bile ODTÜ fizik bölümüne öğrencimiz
yerleşti. Küçük bir kişinin şahsi kini, birçok bölümün ilk uygulandığı 1.Sanat
Enstitüsünün Tesviye bölümü kapatıldı. ne kazandılar kocaman bir hiç…..bölüm
kapatılınca bizler “yanlış bilgilendirenler” sayesinde iki yıl da bankamatik
memur olduk. Daha sonra bakanlığın diğer okullarında görev yaptık, yapmaya
devam ediyoruz. onlar sayesinde tesviye bölümünden, metal bölümüne devir edilen
40 Tos torna ve 20 ton malzeme çürümekte ve çürümeye devam edecek. Çünkü metal
bölümünün bir işine yaramaz, isteseniz liste verebilirim. Sanırım bazı
bürokratların hareketlerini neden tasvip etmediğim anlaşılmıştır. İstişare ve doğru
bilgi yanlış yaptırmaz.
Hiç hoşlanmadığım tabir “depo öğretmen”,”norm fazlası
öğretmen”.Bir öğretmenin başına 40 öğrenci yığarsanız, diğer öğretmen norm
fazlası olur. Gayet doğru. Dilimizden hiç düşürmediğimiz gelişmiş Avrupa
ülkelerinde bir öğretmen kaç öğrenci ile ilgilenmekte?
Sonuç olarak;15 veya 20 saat öğrenci ile geçirilen saatlerdir. Bu saatlerin ve
eğitimin kalitesi için hazırlık zamanlarına ihtiyaç vardır. Bu dikkate
alınmalıdır. Öğrenci yaşayan ve her günü yeni yaklaşımlarla dolu varlıktır. Sadece
ders saatlerinde değil; ders dışı zamanlarda da öğretmen, öğrencisi ile
ilgilenmek zorundadır. Öğretmen maaşları azdır. Lafla değil gerçek anlamda
taban maaş yükseltilmeli ve emekli olduğunda çalışan haldeki maaşı ile emekli
olduğu zamanki maaşı kıyaslaması Konya ovası ile Ağrı dağına benzemekten
kurtarılmalıdır. Kızdığınız birini paylarken öğretmen üzerinden kıyaslamadan
vazgeçilmeli; özetle öğretmenin saygınlığı korunmalıdır.
TEKNİK EĞİTİM VAKFITüm soruların oluşması ve cevabı; öğretmen olamamış fakat
öğretmen unvanı almışlarla, yanlış bilgilendiren öğretmeni düşman gibi gören
bürokratlardadır.
İçimizden biri, Rahmetli Avni AKYOL bakan olduğunda öğretmenler için bir şeyler
yapmak için çok çalıştı. Kadir kıymet bilmezler ve öğretmen olamamış unvan
sahiplerinin çirkin yaklaşımları ile bu çabalar boşa gitti.
Rahmetli Avni Akyol bakan olduğu dönemde kredili eğitim sistemini projesini
hayata geçirmeye çalışmıştı. Öğretmen kurullarına iki görüş sunuldu. YÖK’ den
gelen sistem son derece mantıklı, sorumlu öğrenci yetiştirmeye yönelik bir
taslaktı. Okul müdürleri büyük baskı yaptılar, tüm itirazlara rağmen
bakanlıktan gelen hatalı görüş sanki öğretmen kurulunca onaylanmış gibi yazı
çıkarmayı başardılar. Okul müdürleri, öğretmenlere istediklerini yaptırmış (!)
olmanın şişkinliği ile Ankara İl Milli Eğitim Müdürlüğü toplantısına gittiler.
Ertesi gün mecburen yapılan öğretmenler kurulunda müdürün ekşimiş, asılmış
suratı bizi son derece mutlu ettiği kadar, son derecede üzmüştü. Biz
öğretmeniz, öğretmen olduğunu koltuğunu koruma pahasına unutmuş olsa da fırça
yemiş olması bizi rahatsız etmişti. O zaman ki il milli eğitim müdürlüğü gelen
neticeleri değerlendirince olayın farkına varıyor ve müdürlere yaptıkları
yanlışı anlayacakları lisanda gayet güzel anlatıyor. Bakanlığın desteği ile yok
dense de bu baskılar yıllarca devam etti. Kredili sistem öğrenciyi bağımsız hareket
ettiren, iyi öğrencilere yarım dönem kazandıran, öğrenciye istediği dersi
seçtiren iyi bir sistemdi. Derslik bulamayız endişesi taşıyan dar görüşlülerin
ve ne acı ki öğretmen olamamışların menfi çalışmaları sonucunda çalışmalar
sekteye uğramıştı.
Biraz daha yakın geçmişe bakalım. Sayın Erkan Mumcu bakan olduğu zaman CNN tv
de sayın Taha Akyol ile eğitim yılı başında program yapmıştı. Öğretmenleri
haftada 2,5 gün okula gidip gelen memur şeklinde tanımlamıştı. Erkan Mumcu ya
canlı yayına katılan bir öğretmen lafı dolaştırarak maaşların az olduğunu
söylemeye çalışmıştı. İzleyenlerin sıkıldığı gibi Erkan Mumcu da “lafı neden
dolaştırıyorsun, maaşım az neden demiyorsun?” demişti. Maaşlarımız yetersiz. Bu
yetersizliği meşru zeminlerde hukuk kuralları içerisinde dile getirmek,
hakkımızı aramak mücadelesini sürdürmek gayet normal bir olay. Burada dikkat
edilecek husus, bürokrasinin sürekli ve sistemli uyguladığı-teşbihte hata
aranmaz-sindirme taktikleri öğretmeni hakkını arayamaz hale getirmiştir.
Seslerini çıkarmasalar ne olur. Aslında seslerini çıkardıkları da yok. Eğitimle
ilgili bir mesele oldu mu onlardan başka herkes fikrini açıklar. Verilen görevi
yaparlar. Çocuklarının okuma çağlarında biraz seslerini çıkarmaya çalışırlar.
Eğitimin önemini bildiklerinden çocukları için bir şeyler yapmak isterler. Çok
rahat anlaşacakları konularda bile birbirleriyle anlaşamazlar. Çünkü sözü
geçen, ağzı laf yapanlar; öğretmen unvanı almış lakin öğretmen olamamışlar bir
olup işi hemen siyasete çekerler.24 Kasımlar yaklaştıkça “paramız az,
geçinemiyoruz” gibi cılız birkaç cümle duyulur. Sonra 24 Kasımda “öğretmenler
yüzde yüz zam yapılıyor, yılda bir maaş ikramiye gibi” şişirme haberlerle (işin
tuhafı bu kısım 2011 de pek olmadı)“siz bizim canımız, baş tacımızsınız” gibi birkaç
hamasi sözlerle unutulur giderler. Her yılbaşında temcit pilavı gibi maaşları
dile getirilir.Nasıl bir maaşsa eş parası, çocuk parası şişirilir. Çocuğun
yoksa. Olur ya Allah vermemiştir. Bekâr öğretmenler? Evlensin. Evlenmek
istemiyorsa öldürelim mi? Nedense sürekli öğretmen maaşı kıyaslanır. Geçmişte
eşdeğer maaş aldığı kaymakam, albay vb lerinin maaşı artık katlamıştır. Geride
olan 9.derecede ki polis memuru bile 1.derecede ki öğretmeni geçmiştir. Sürekli
öğretmen kadrosu çok fazla denir. Öğretmenler kadar kalabalık bir kadrosu olan
diyanetin kadrosu hiç dile gelmez, elemanı bir vaiz öğretmeni maaş olarak 300
tl ye yakın geçmiş haldedir. bu hiç dile getirilmez. Ne yapıyor öğretmen?
Uhdesine verilen her bir sınıfta ki 30 genci topluma kazandırmaya, yarına
hazırlamaya çalışıyor. Ne yapıyor vaiz? Bizden fazla maaş alsa da paralarının
az olduğundan yakınıyorlar. Şunu da belirtmekte fayda var. Gerçekten doğru
fakirlik sınırının 2500 lirayı geçtiği ülke şartlarında, taban maaşı bu değerin
altında olan herkes haklıdır. Küçükesat eski vaizi sayın Abdülkadir hoca ve
onun gibileri tenzih ederim, onlar kibar lisanla konuşan, insana dini sevdiren
kişiler. Diğerleri ha bi gayret insanı “şunu yapmazsan cehennemde yanarsın,
bunu yapmazsan yanarsın” diye güya uyaran;(beni yakacak da Allah, af edecek
olan da Allah) bunları söyleyince sorumluluğu biten kişiler. Bunların maaşı hiç
dile gelmez. Kaç saat çalışmış söylenmez. Ezan okumayı bile otomatiğe
bağladılar, aman yorulmasınlar. Özelleştirme ile satılan birçok kurumun fazla
çalışanları mili eğitim, sağlık bakanlığı ve birçok kuruma satış tarihlerinde
dağıtılmış, kambur haline getirilmişti. Çalışmadan aydan aya toplu imza atanlar
hiç dile getirilmez, Son altı aydır yapılan yeniden yapılandırma ile bir kısmı
emekli olmayı tercih etmekteler.
Öğretmenin her halini söyle çünküsabırlıdır, gönül adamıdır.
Haberlere bakınız,”öğretmenler aynılaşıyor”.Niye aynılaşsın ki? Demek ki sistem
öyle istiyor. Nasıl mı?
Şöyle bir geriye dönüp bakalım. Okul renklerimiz nedense hep
griydi.”Sen sus, düşünme ben ne dersem onu yap” rengi. Olumlu yönde bu renk
okullardan öğretmenlerin gayretiyle kaldırıldı. Sonra öğretmenlerin hayat
standardı yavaş yavaş düşmeye devam etti.Tv’ler de komedi olarak “öğretmende mi
olamadın” parasızı aşağılamak için (kendini sanatçı sanan,parasızı aşağılayarak
sanat yaptığını sanan zavallılar topluluğu) öğretmen konulu skeçler,kız isteme
parodilerinde ki maaşı az diye horlanan öğretmen tiplemeleri her akşam yıllarca
boy gösterdi.
Ondan sonra da eğitim kalitesinde düşüş başladı.1995 li yıllarda
Avrupa birliği uğruna dışarıdan bitirme sınavları sulandırıldıkça
sulandırıldı.35- 40 dersi olan evet hayır oylaması ile diploma aldı. Yapılan
itirazlara cevap çok netti.”Bakanlık böyle istiyor”.İşin içine başka çirkinlik
sokanlarda mahkemelerde yargılandı.(merak edenler, okul kurullarında kaç kişiye
parmak kalkmış, yapılan çirkin hatalar sebebiyle açılan mahkemelerle ilgili
haberleri arşivlerden o günkü basında yazdıklarımdan daha fazlasını bulabilirler)
parmak kaldırmayla haziran ve ağustos sınavlarında mobilya bölümünden diploma
alıp, takip eden ikinci yılda A.Ü.açık öğretime kayıt yaptırmışla da
karşılaştım. Bu benim gördüğüm tamamını artık tahmin ediniz. İki ayda parmak
kaldırmayla, birilerini diploma sahibi yapanlar bu kötü yaptırımlarıyla normal
öğrencilere yaptıkları kötülüğün acaba farkına varabildiler mi? kafaları
çalışıyorsa, vicdanları varsa elbette varmış olmaları gerekir demeyi çok
isterdim.
1995 sanki bir dönüm noktası oldu. Sınıf geçme sistemi iyice laçkalaştı.
Disiplin iyice gevşetildi. Başarısız olana ödül olarak zorla bir üst sınıfa
geçmesi için ve sonunda mezun olması için yönetmelikler değiştirildi.Bunun
terside çalışan öğrenci enayi diye algılandı.Ailesi çocuğa “ders çalışsana”
dediğinde “niye çalışayım,sınıfta kalma yok” cevabını alır oldu . Ders yapmak
sıkıntı dolu zamanlara dönüştü.İlköğretimde sınıfta kalma olmadığı için,
ilkokul üç seviyesinde bilgi sahibi öğrenciler liselere gelmeye başlamıştı.Hele
2000 ler tam film oldu. 2004 de iyi niyetli birkaç bürokrat tedbir
alıp,yönetmeliklerde öğrenciyi çalışmaya teşvik edecek bir iki değişiklik
yaptıklarında Ankara İskitler EML müdürünün sevinci şu an gibi aklımda. Sevinci
fazla sürmedi tam on gün sonra sınıf geçme yönetmeliği tekrar değiştirildi
eskisinden daha beter hale getirildi.
Gençler okumayan, akşam seyrettiği dizide ki gibi yaşamaya çalışan kitleler
haline dönüştürüldü.Okumayan gençler için zoraki bir saat okuma saati icat
edildi.Bunu da allayıp pullayıp basında öyle sundular ki.sanki okuyan gençlik
var.Özünde okumayı sevmeyene siz bir saatle okumayı sevdiremezsiniz.Bu
alışkanlık ilköğretim birde başlamalı.Sınıfta bir saat kitap okuma çok
güzel,amasorumluluk verilen çocuğun bunu yapması daha güzel. Siz ne derseniz
deyin boş.Sonrası uyduruk her şeyin fos çıkması gibi içinin boş olduğu ortaya
çıktı.Yapılan her hata süslenip basınla sunuldu.Sonuç,cahil bir gençlik.kişi
başı yılda kaç kitap okuyor.gerçek istatistiklerle bakalım.neredeyse dibe
vurmuş halde.
Gelen her bakana öğretmenin 2,5 gün,15 saat çalıştığı sürekli servis
yapıldı.Beraber çalıştığınız insanlara elbette güvenmek zorundasınız.Sayın
bakanlar şöyle bir çevrelerine baktılar.Evraklara baktılar. Kültür öğretmenleri
15,meslek öğretmenleri (bunlarda nereden çıktı,kim bunlar….bunlar ağır ve
tehlikeli işlere meslek elemanı yetiştiren,eml lerin lokomotifi olan
öğretmenler) 20 saat derse giriyordu.Sayın Başbakana bile 15 saati söylettiler.
Doğru yalan değil, kültür öğretmenleri 15 saat,meslek öğretmenleri 20 saat
derse giriyor.Öncelikle iki konuyu anlamakta fayda var.Öğretmen milli eğitim
bakanlığının hasmı değildir.onlar bakanlığın emrinde bu milletin evlatlarını
yetiştirmek için çaba sarf eden,tüm sıkıntılara ve horlanmalara rağmenyarının
Türkiye’si için çalışan fedakar insanlardır.İkinci bir nokta öğrenci
hedefimiz.Tv’lerde bizlere sürekli servis edilen aylak,zibidi,öğretmenle dalga
geçen Avrupai ve Amerikan öğrenci tipi.bir şey sorduğunda bilmeyen cahilliğini
karşısındakini dalgaya alarak aşağılamaya çalışan esrarkeş tip
mi?Hedefiniz,…hedefimiz bu tip mi?Yoksa iş güzar tv lerin göstermediği
ki;Amerika ve Avrupa ülkelerini güçlü kılan okuyan ve kendini yetiştiren ülkesi
için çalışan,ülkesinin gurur duyduğu her biri bir bayrak olan gençler mi?
Bakanlığımızın ve öğretmenlerimizin hedefinin bir bayrak gibi ülkesini hedeften
hedefe götüren gençlik olduğuna yürekten inanıyorum.
Yalnız bu 15 veya 20 saat öğretmenin sınıfta öğrencilerle birebir ders işlediği
saatlerdir.Adam gibi bir ders işleyebilmek için:
a- Derse hazırlıklı girmelidir, öğretmen ders öncesi mutlaka hazırlık yapması
gerekir ve yapar. bunu 15 veya 20 saat saatin dışında yapmaktadır.
b- Yaptığınız yazılıların soru ve cevaplarını hazırlar.Her sınıfa
30 öğrenci,en az beş sınıfa derse girse,her dönem her dersten iki yazılı
yapsa.siz hesap ediniz.bunu 15 veya 20 saat dışında yapmaktadır.
c- Herkesin çorbasında her zaman aş kaynamaz. Bazen de dert
kaynar. Siz öğretmensiniz.Takip etmeli,öğrencinize yardımcı olmalısınız. bunu
15 veya 20 saat dışında yapmaktadır.
d- Ders araç gereci hazırlamalıdır. bunu 15 veya 20 saat dışında
yapmaktadır.
e- Meslekçi ise bozulan tezgahlarla ilgilenmeli tamir etmelidir.
bunu 15 veya 20 saat dışında yapmaktadır.
f- Bir zamanlar okullarımızda “teknisyenler” vardı. bazı okullarda
nesilleri tükense de hâlâ var.atelyelerde kadroları var,var da teknisyenlik
yapmıyorlar.bir çok bakanlıkta memurlar üst üste yığılı oturacak masa
bulamazken,işe de zaten düzenli gelmezler-lütfen yok demeyin bu acı bir
gerçek,iy ki yeni yapılanma var-Milli Eğitimde eleman sıkıntısı vardır.Milli
Eğitime geçtiklerinde çalışmaları gerekeceği için,mecbur olmadıkça okulların
önünden bile geçmezler.eleman olmadığı için dal şefi,alan şefi istese de
istemese de,mecburen karşılıklı rıza (!?.) ile atelye teknisyenleri idari bölümlerde
okul personelinin işlerini yaparlar.
g- Kültür öğretmeni ise sınıfında ki ders araç gereci ve
bilgisayarlarını hazır bulundurmalıdırlar. Bunu 15 veya 20 saat dışında
yapmaktadır.
h- Öğrenci kulüpleri vardır. Öğretmen buradaki görevini iki saatte
bitiremediği için çalışmanızı 15 veya 20 saat dışında devam ettirmektedir.
ı- Öğrencilerin 25 saatlik bir sosyal çalışması vardır. gerçek
anlamda yapan üç beş öğrenci vardır. Avrupa uyum mecburiyeti için yapılamayan
çalışma yapıldı gösterilecek, yüzlerce kâğıt, daha sonra imha edilmek için
doldurulacaktır. Bunu 15 veya 20 saat dışında yapmaktadır.
i- Sene başı, ortası ve sonu; okul kuruları toplanır. Bunu 15 veya
20 saat dışında yapmaktadır.
j- Sene başı,ortası ve sonu;zümreler toplanır. Bunu 15 veya 20
saat dışında yapmaktadır.
k- Veli toplantıları yapılır. Bunu 15 veya 20 saat dışında
yapmaktadır.
l- Öğrencinin durumunu görüşmeye gelen velilerle görüşür. Bunu 15
veya 20 saat dışında yapmaktadır.
m- Kolluk gücü gibi nöbet tutar. Bunu 15 veya 20 saat dışında yapmaktadır.
n- Eğitim için teknolojiyi yakından takip etmek zorundadır. Bunu
15 veya 20 saat dışında yapmaktadır.
Bu listeye daha yüzlerce angarya yazılabilir. Anayasada angarya suç. Yeter ki
gençler yetişsin, öğretmen verilen görevi de, gençlerin yetişmesi için
angaryayı da yapar.
Yazımızın başında,” Tüm soruların cevabı ve çözümü; öğretmen olamamış fakat
öğretmen unvanı almışlarla, yanlış bilgilendiren öğretmeni düşman gibi gören
bürokratlardadır” dedik. Hayatta en kötü şey yanlış anlaşılmadır. Örneklersek;
dilimiz Türkçe deriz. Kurullarda “güzel Türkçemiz..”diye gündem maddesi bile
açarız. Buyurun MEB internet sayfasına bakın.”vizyonumuz, misyonumuz,
performans, kriter” hepsi de Fransızca. soru basit dilimiz Türkçe
ise,Fransızcaları kim yazdırıyor? Dilin zenginleşmesi başka şey, dilin
yozlaşması başka şey. Özbeöz Türkçe kelime olan “yoğunluk” cahilce kullanım
yüzünden otuza yakın kelimenin kullanımdan kalkmasını sağladı. Nasıl mı? Çok
işi olduğunu söylemek isteyen bir kişinin kurduğu cümle,”çok yoğunum” kimyasal
mısın be mübarek. Alakasız bir örnek daha. Ankara Ulus EML mülkiyet olarak
Milli Eğitimin değildir. Her göreve gelen bakana özelleştirilmesi yönünde
bilgiler verildi. Büyük kazançlı yatırım gibi gösterildi.okulun eğitim öğretim
yapılması şartıyla kullanıma verildiği nedense gizlendi.Her bakan iyi niyetle
tv lerde yapılabilecek proje anlattı, sonra istemese de aldatıldığını fark
edince sustu.Ta ki makine bölümü kapatılana kadar, bu oyun sürdü. Okul müdürü
unvanı almış bir küçük kişinin şahsi kininde bakanlıktaki bürokrat
arkadaşlarını kulandı. herkesi ve her şeyi bu işe alet etti.
2000 yılında dönemin Erkek Teknik Öğretim Genel Müdürü Naim Durmaz’ ın yanına
bölümü konum, öğretmen ve öğrenci itibari ile anlatan dosyayla gittik. Dosyayı
inceledikten sonra “bölümün kapatılması için gelen dosya çok farklı,
aldatıldım” dedi. Yapılan yazışmalarda (ki komisyon üyesinin bir tanesinin tüm
uyarı ve ikazlarına rağmen) tesviyenin olduğu kısımların eğitim için müsait
olmadığı gerekçe gösterilerek kapattırıldı.Bölüm kapatıldıktan sonra bizim
kullanmadığımız izbe,karanlık ve rutubetli yerlere dahi binlerce lira
harcanarak ağaç ve metal bölümleri yerleştiriliyor.atılmıyorsa yazışmalar
bakanlık ve okul arşivinde vardır.Bölüm olarak mezunlarımızdan ege üniversitesi
mezunu doktorumuz,Selçuk mezunu avukatlarımız, Marmara mezunu çevre
mühendislerimiz, Kırıkkale makine mühendisimiz, sayısı onlarca teknik
öğretmenimiz, Ankara’nın muhtelif sanayilerinde babasında iş yeri devir alan,
kendi çabaları ile iş yeri kuran,muhtelif işletmelerde amir olarak çalışan
yüzlerce mezunumuz var. Kapatıldığımız sene bile ODTÜ fizik bölümüne öğrencimiz
yerleşti. Küçük bir kişinin şahsi kini, birçok bölümün ilk uygulandığı 1.Sanat
Enstitüsünün Tesviye bölümü kapatıldı. ne kazandılar kocaman bir hiç…..bölüm
kapatılınca bizler “yanlış bilgilendirenler” sayesinde iki yıl da bankamatik
memur olduk. Daha sonra bakanlığın diğer okullarında görev yaptık, yapmaya
devam ediyoruz. onlar sayesinde tesviye bölümünden, metal bölümüne devir edilen
40 Tos torna ve 20 ton malzeme çürümekte ve çürümeye devam edecek. Çünkü metal
bölümünün bir işine yaramaz, isteseniz liste verebilirim. Sanırım bazı
bürokratların hareketlerini neden tasvip etmediğim anlaşılmıştır. İstişare ve
doğru bilgi yanlış yaptırmaz.
Hiç hoşlanmadığım tabir “depo öğretmen”,”norm fazlası
öğretmen”.Bir öğretmenin başına 40 öğrenci yığarsanız, diğer öğretmen norm
fazlası olur. Gayet doğru. Dilimizden hiç düşürmediğimiz gelişmiş Avrupa
ülkelerinde bir öğretmen kaç öğrenci ile ilgilenmekte?
Sonuç olarak;15 veya 20 saat öğrenci ile geçirilen saatlerdir. Bu saatlerin ve
eğitimin kalitesi için hazırlık zamanlarına ihtiyaç vardır. Bu dikkate
alınmalıdır. Öğrenci yaşayan ve her günü yeni yaklaşımlarla dolu varlıktır.
Sadece ders saatlerinde değil; ders dışı zamanlarda da öğretmen, öğrencisi ile
ilgilenmek zorundadır. Öğretmen maaşları azdır. Lafla değil gerçek anlamda
taban maaş yükseltilmeli ve emekli olduğunda çalışan haldeki maaşı ile emekli
olduğu zamanki maaşı kıyaslaması Konya ovası ile Ağrı dağına benzemekten
kurtarılmalıdır. Kızdığınız birini paylarken öğretmen üzerinden kıyaslamadan
vazgeçilmeli; özetle öğretmenin saygınlığı korunmalıdır.
TEKNİK EĞİTİM VAKFI
|