Kayhan KARLI - ÖRAV Kurucu Genel Müdürü ve Yenilikçi Öğrenme Merkezi Kurucusu
Son yıllarda araştırmacılar öğrenenin tam öğrenmesinin yanında kalıcı öğrenmesini de derinlemesine araştırmaya başladılar. Uzun süredir uyguladığım öğrenme odaklı sınıf yönetimi atölyelerinde meslektaşlarımızla sorguladığımız noktalardan birisi de öğrenme teorileri ve öğretim tasarımları. Bu yüzyılın öğretmeni bu iki kavramı ayrıştırabilen odak noktası öğretim tasarımı olan öğrenme yoldaşlarıdır.
Ülkemizde 2005 yılında önemli bir müfredat değişikliği yapıldı. En önemli tarafı müfredatımızın yaslandığı öğrenme teorisi davranışçı kuramdan yapılandırmacı (constructivist) kuram olarak değişti. İlk aklımıza gelen müfredatın yaslandığı öğrenme teorisi değişince ne değişecek? sorusu oluyor. Belkide eğitim camiasında ve bürokraside oluşan yanılsama da bu oldu. Öyleki biz ezberci yaklaşımın sebebi olan davranışçı yaklaşımdan vazgeçtik artık çocuklarımız yapılandırmacı etkinliklerle öğrenecekler zannettik. Elbette olmadı, sonuç ortada yani yapılandırmacı müfredat ama davranışçı öğretim tasarımı belkide eskisinden daha büyük öğrenme problemlerimiz oldu.
Davranışçılık, Yapılandırmacılık, Tam öğrenme ve Bilişsel öğrenme gibi kuramları öğrenme teorileri olarak örnekleyebiliriz. Öte yandan tüm bu öğrenme teorilerine yaslanmış bir öğretim tasarımı paradigmanız yoksa öğrenme teorilerinin işe yarayacağını söylemek mümkün olamaz elbette. Her bir öğretmenin yazılı olan müfredatı öğretmek için yaslandığı öğretimsel tasarım yaklaşımı olması ancak öğrenme sürecinin sürdürülebilirliğini, kalıcılığını ve tam olmasını sağlayacak.
Uzun yıllardır bu alanda yapılan araştırmaları tarama ve uygulamalar sonucunda benim öğrenme yoldaşı öğretmenler için dört adımlık öğretim tasarımı yaklaşımım da şu şekilde şekillendi;
Adım 1: Doğrudan Öğretim
Her ne kadar son dönemde özellikle yapılandırmacı öğrenme teorisini öne çıkaranların, öğrencinin buluş yoluyla, keşfederek, etkinliklerle öğrenmesini söyleseler de ben bunun yeterli olmadığını düşünüyorum. Öğrenme tasarımınızın içinde en kritik bölümünü yani içeriğin ana hattını doğrudan öğretim yoluyla yapmalısınız. Ancak bir öğretmenin tasarladığı her bir öğrenme tasarımında süresi ne olursa olsun, ister bir ders saati isterse bir ünite veya etkinlik olsun, öğretmenin doğrudan öğretim yaptığı süre toplam sürenin en fazla beşte biri veya dörtte biri (1/5 veya 1/4) kadar olmalı.
Kısacası doğrudan öğretim olmalı ancak toplam sürenin beşte birinden fazla olmaması gerekiyor. Eğer tüm sürenizi doğrudan öğretim yoluyla tamalarsanız ne olur? Bu durumda sınıfınızdaki öğrencilerinizden en fazla yüzde 10’u tam öğrenebilirler. Bu öğrencilerde zaten sınıftaki diğerlerine göre üstün yetenekli olan daha hızlı öğrenen gruptur.
Adım 2 : Akran Etkileşimi
Tüm öğrenenlerin algıladıkları bilgileri ilişkilendirebilmek ve beyinde kodlamayı kolaylaştırabilmek için akranlarıyla o konu üzerinde konuşmaları ve etkileşimde bulunmaları bir ihtiyaç. Araştırmalar gösteriyorki insan beyninin sahip olduğu nöronların çalışma şekli öğrenme sürecini de tarif ediyor. Her türlü öğretim tasarımınızda öğrenenlerin kendi aralarında etkileşim için fırsat oluşturmalısınız. Uzun konuşmaların arasında bir kaç dakikalık düşün-eşleş-paylaş etkinliği bile bunun için basit ama etkili bir araç olabilir. Doğrudan öğretim ve akran etkileşimi yaparak öğretim sürecini tamamlarsanız ne olur? Birinci adımdaki yüzde 10’un üstüne bir yüzde 10 daha gelir yani toplamda sınıfınızdaki öğrenenlerin en fazla yüzde 20’si tam öğrenebilir...
Adım 3: Güvenli Ortamda Deneyim Yaşama
Bisiklete binmeyi çocukluğumda bana öğreten dayım, bana asfalt yolun üstünde öğretmek yerine ilk deneyimlerimi yaşamak için toprak zeminli bir alana götürmüştü. Araştırmalar gösteriyor ki öğrenenler geçmiş deneyimleriyle ilşkilendirebilmek ve beyinde kalıcı kodlamak için derinlemesine anlaşılmış olan bilgiyi deneyimlemeye ihtiyaç duyuyorlar. Bu yüzyılda özellikle dijital araçlar öğrenenlerin fiziksel güvenliği alınmış ortamlarda deneyim yaşaması için harika öğretim tasarımı araçları. Sanal müze gezilerinden fen deneylerine pek çok öğrenme deneyimi dijital araçlar sayesinde güvenli ortamlarda deneyimlenebiliyor. Öte yandan bu adımın daha önemli olan güvenlik sorunu duygusal güvenlik sorunudur. Bundan önceki yazımda söylediğim gibi öğrenme duygusaldır. Beynimiz öğrendiklerini olumlu duygular yoluyla kodlamayı tercih ediyor. Bu nedenle öğretim tasarlayan öğretmenin ustalığı sınıfında duygusal şiddeti önlemek yani duygusal güvenliği sağlamak olmalı. Örneğin Kasım ayında okul açıldığından bu yana söz istememiş olan öğrencisi parmak kaldıran öğretmenin öğrencisine “aaa... konuşacakmış!” şeklinde alaycı bir ses tonu ile yaklaşırsa veya diğer öğrencilerin benzeri alaycı söylemlerine engel olmaması durumunda bu öğrenci artık sınıftan, dersten kopacak ve öğrenmeyecek. İlk iki adımla birlikte sınıfımızda fiziksel ve duygusal güvenliği de öğrenenlerin deneyim yaşaması için sağladığımızda tam öğrenenlerin miktarı yüzde 30-40 seviyesine çıkar... Halen tam öğrenmeye ulaşamadık sınıfımızda ne yapmalıyız?
Adım 4 : İleri Besleyen Geribildirim
Her yaştaki öğrenen yaptığı işte ustalaşabilmek için geribildirime ihtiyaç duyar. Araştırmalar gösteriyorki besleyici ve tanılayıcı geribildirim öğrenme sürecinde etkisi en büyük araçlardan birisi. Bu konuda özellikle John Hattie ve Dylan William önemli bulgular ortaya koydular.
İlk üç adımdan sonra bu dördüncü adımın gerçekleştiği öğretim tasarımı ortamlarında tam ve kalıcı öğrenenlerin miktarı %90-95 lere kadar çıkıyor.
Bu yüzyılın öğretmeni tasarım mühendisi olmalıdır demiştim birkaç yıl önceki yazılarımda. Öğrenme yolculuğunda öğrenenlere yoldaşlık yapan tasarımcı öğretmenler için dört adımlı bir öğretim tasarımı yaklaşımı öneriyorum. Bu yaklaşımı uygulama adımlarında birbirlerine ileri besleyen geribildirim veren meslektaşlarım öğrencilerinin tamamına yakınında tam ve kalıcı öğrenmeyi görebilecekleridir.
Kaynak: Hürriyet Eğitim