• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/profile.php?id=100001891930624
  • https://twitter.com/Suleymanshen
  • https://www.instagram.com/ders.cografya
  • https://www.youtube.com/@cografyatvsuleymansen
Menü Başlıkları
Tanıtım/reklam




Tanıtım/Bilgilendirme

Tanıtım-Reklam

Takvim

Tarih Sözlüğü

 

Acemi oğlanı:

Acemi ocağına yeni alınmış, henüz eğitim görmekte ve yetişmekte olan genç yeniçeri adayı.
Aforoz: Hıristiyanlık dininde papa ve kiliseye karşı gelenlere verilen cemaatten çıkarma cezası.
Ahilik: Selçuklu ve Osmanlılarda oluşan esnaf örgütü.
Ahkâm (Âhkam) Defteri: Kanunnamelerle hükümlerin ve kanun mahiyetinde olan kararların kaydedildiği defterdir.
Kalemlerin hepsinde ahkam defteri bulunur, her sene için ayrı bir defter tutulurdu. Defterin dolması ile bir sene içinde ikinci deftere geçildiği de olurdu. Önemsiz kalemlerde defterin dolmaması halinde aynı deftere devam edilirdi.  
Akabe Biatı  ( Akabe Bey'atları): Hz. Peygamber (s.a.s.)'in Medine'den gelip ilk müslüman olanlarla 621-622 yıllarında Mekke'nin Akabe adı verilen mevkîinde yaptığı iki anlaşma ve ahidleşme.
Aynı adı taşıyan birçok yer bulunmasına rağmen Akabe denince ilk defa Mekke'ye üç kilometre kadar uzaklıkta bulunan Mina ile Mekke arasındaki bu meşhur ahidleşme ve anlaşmaların yapıldığı mevkî hatıra gelmektedir.
Akağa: Sarayın haremindeki zenci olmayan hadım harem ağası.(Darüssaade ağası)
Akçe: Osmanlı Devletinin para birimi.
Akçe-i büzürg: Akçe-i büzürg veya Gümüş-i Sultaniye, ilk olarak 1470 (hicri 875) yılında Fatih Sultan Mehmet döneminde basılmış olan yaklaşık 9 gram ağırlığında ve 10 Akçe değerinde çok nadir bulunan bir gümüş paradır.

Alay Köşkü: Osmanlı Sultanlarının Babıali önünden geçerek alayları seyretmeleri için yapılan köşk. Buradan padişahın geçmekte olan asker ile İstanbul halkını seyrettiği gibi, onların da padişahı selamlama fırsatı bulmalarından dolayı bu köşke "Selam Köşkü" de denilmektedir.

Alemdar: Bayrak taşıyanlar hakkında kullanılan bir tabirdir.Bu anlamda sancakdar da kullanılırdı. Alemdarlık Yeniçeri Ocağı'nda bir vazifeydi.
Ebu Eyyub el- Ensari Alemdar-ı Resul olarak tarihe geçtiği gibi Sultan Mahmud zamanında sadrazamlık eden Mustafa Paşa da alemdarlıkla şöhret bulmuştur 

Anayasa: Bir devletin dayandığı temel esasları ve ana kuruluşunu gösteren belgedir. 
Anglikan: İngiliz kilisesi.
Angarya: Ücret vermeden gördürülen iş. 
Ankara Savaşı (1402): Timur, 1402 yılında Anadolu'ya girerek, Sivas'ı aldı.Yıldırım Bayezit ve Timur Çubuk Ovası'nda karşılaştı.1402 yılında meydana gelen Ankara Savaşı'nda Osmanlı ordusu yenildi ve Yıldırım Bayezit esir düştü.Ankara Savaşı'nın Sonuçlarından bazıları şunlardır;

    1. Yıldırm Bayezit Timur'a esir düştü ve esaret altında öldü.
    2. Anadolu'da Türk birliği bozuldu ve beylikler yeniden kuruldu.
    3. Batı'ya olan Türk ilerleyişi yavaşladı ve İstanbul'un fethi gecikti.
    4. Bizans İmparatorluğu geçici bir süre de olsa kendini toparlama fırsatı buldu.
    5. Fetret Dönemi başladı
Anlaşma: Belli bir konuda veya konularda tarafların görüş birliğine varmasıdır.

Antika: Eski çağlardan kalma eser.

Antikite: Eski Yunan ve Roma sanatına verilen genel ad.


Antlaşma: İki devlet veya devletlerarasında yapılan yazılı sözleşmedir.

Antropoloji: İnsan ırklarını inceleyerek sınıflandıran bilim dalıdır.

Araştırmacı Tarih Yazıcılığı: Olayların sebeplerini ve sonuçları derinlemesine inceleyerek, yer ve zaman bakımından dönemin toplumsal, ekonomik yapılarını, iklim ve diğer bütün şartları detaylı şekilde düşünerek, olayları sadece tek bir sebebe bağlamadan sade şekilde anlatılması tarzıdır.

Arkeoloji: Kazı bilimidir. Tarih öncesi dönemlerin aydınlatılmasında yararlanılmaktadır.

Arz odası: Padişahların devlet büyüklerini ve yabancı elçileri kabul edip dinledikleri oda.

Asakir-i Mansure-i Muhammediyye: Sultan Mahmud döneminde Yeniçeri Ocağı'nın kaldırılması ile kurulan askeri teşkilat (17 Haziran 1826).
II. Mahmud, Osmanlı tarihinde "Vaka-i Hayriyye" diye adlandırılan olay ile Yeniçeri Ocağı'nı dağıtmış, bu olaydan üç gün sonra bir hatt-ı hümayun ile Yeniçeri Ocağı'nın kaldırıldığını ve yerine "Asakir-i Mansure-i Muhammediye" adı altında, yeni bir askeri teşkilatın kurulduğunu bildirmiştir. Boğaz muhafızı ve Kocaeli, Hüdavendigar (Bursa) sancakları mutasarrıflıkları üzerinde kalmak üzere Ağa Hüseyin Paşa da "Serasker" sıfatıyla bu teşkilata komutan olarak atanmıştır. 

Asimilasyon: İki veya daha fazla sayıda toplum ya da grubun kültürlerinin giderek bütünleşmesi veya kültürlerin erimesi. Kültürel yok oluş. 


Askeri Rüşdiye: Osmanlıda askeri ortaokul.

At Meydanı: Osmanlı döneminde, XIX. yüzyıl başlarına kadar İstanbul, Sultan Ahmed Camii önündeki meydana verilen addır.
Meydanın, Roma İmparatoru Septimius Severus (193-211) tarafından yapımına başlanmıştır. Kostantinus (306-337) zamanında tamamlanmış ve Hipodrom olarak kullanılmıştır. 

Ayan: Bir şehrin ileri gelenleri. Osmanlılarda çoğu esnaf ailelerden oluşan sınıf.

Azaplar: Osmanlı askerlik teşkilatında bir askeri kuruluştur.İlk olarak Aydınoğullan Beyliği'nde (XIV.yy) görülmektedir. Aydınoğullarında, Beyliğe Azaplar denilen donanma askeri, denizcilikten büyük kazançlar sağlamıştır. Aydınoğlu Umur Bey'in Azap kuvvetlerinden dolayı Bizans ve Latin kaynaklarında da Osmanlı Deniz korsanlarına " Azapi" adı verilmiştir. Bu teşkilat XV. yüzyıl ortalarında Akkoyunlularda da görülmektedir. Osmanlılar da ise bu kuruluş, yaya, deniz ve kale azapları olarak üç sınıfa ayrılmışlardır.
 Yaya azapları: XV. yüzyıl ortalarında orduda tüfeğin yer almasına kadar savaşlarda önemli hizmetlerde bulunmuşlardır. Yaya azaplarına ihtiyaç duyulduğu zaman yirmi veya otuz ev başına bir er hesabı "azap çağırmak" usulü ile Anadolu'nun sağlam yapılı gençleri arasından kefilli olarak toplanmışlardır. Maaşlarını, onları toplayan aileler verirler, savaş süresince de azaplar devlete vergi ödemezlerdi. Yaya azapları, savaşlarda oklarıyla ordunun önünde yeralarak ilk düşman hücumunu karşılarlardı. Azaplar, başlarına kırmızı börk giyerlerdi. 
 Deniz azapları: Denizcilik Osmanlılarda önem kazanınca, XV. yüzyıl ortalarında, Azapların "Tüfenk-endaz" olarak maaşla gemilerde hizmet etmeleri kabul edilmiş ve bunlar, Osmanlı donanmasının kürek döneminde önemli başarılar sağlamışlardır.Deniz azaplarının başında bulunanlara reis denilirdi ve bunlar yükseldiklerinde kadırga reisi "kaptan" olurlardı.
 Kale azapları: Kale muhafızlıklarında hizmet görürlerdi. Kalelerde azaban-ı evvel, azaban-ı sani ve salil gibi bölüklere ayrılmışlardı. Bu teşkilatın ağa, katip, kethüda ve bölükbaşı olarak adlandırılan subayları vardı. Azaplar gereğinde köprücülük, lağımcılık gibi hizmetlerde de kullanılmışlardır.Kale azaplığı II. Mahmud döneminde yapılan ıslahata kadar sürmüştür.


Azınlık (Ekalliyet): İçinde yaşadıkları toplumda nüfusun büyük bir bölümünü oluşturan gruptan( din, dil) etnik köken gibi özellikleriyle farklı olan kesim anlamındadır.

B

Bab-ı Ali: Osmanlılarda sadrazam makamı. Hükümet.

Bab-ı Meşihat: Osmanlı imparatorluğu döneminde Şeyhülislamlık makamıdır. Şeyhülislam'ın vazife gördüğü bu yere, fetvaların burada verilmesinden dolayı Bab-ı Fetva da denirdi. Şeyhülislamlık kapısı olarak da adlandırılmıştır.  

Babu's Selam: Topkapı Sarayı'nın orta kapısıdır. Bab-ı Hümayun'dan girilen ve birinci avlu denilen Alay Meydanı'nın sonunda, çifte kulesi olan ikinci kapıdır.

Babüssaade Ağası: (Kapuağası/Sarayağası) Saraydaki hadım Darüssaade ağaları ile Akağaların ve Enderun memuriyetlerinin genel amiri.

Bac: Türkçe'de genel olarak vergi ve resim karşılığı olarak kullanılır. Tarih metinlerinde mali deyim olarak vergilerden bahsedilirken, bunlara bac denildiği görülmektedir. Osmanlı kanunlarında bac deyimine sık sık rastlanır. Memleket yolları üzerinden geçen yahut memlekette kalmak üzere gelen mallardan alınan gümrük resminin adı bac-ı büzürg'dür. Fatih Kanunnamesi'nde bu genel anlamından başka, şehirlere mahsus alım-satım vergisi anlamına kullanıldığı da görülmektedir. Süleyman Kanunnamesi'nde de bu anlamdadır ve buna ait bazı maddeler olduğu gibi Fatih Kanunnamesi'nden alınmıştır. Bununla beraber Süleyman Kanunnamesi'nde daha başka ve ayn hükümler de vardır. Bac-ı bazar, bac-ı ağnam, bac-ı tamga, hayvanlardan alınan resim anlamına bac-ı kırtıl, yolculardan alınan resim hakkında bac-ı sevendegan, yabancı memleketlere götürülen mallardan alınan bac-ı ubur, bac-ı mizadet, bac payı gibi birleşik deyimlerde kelimenin genel anlamda kullanıldığı açıktır.  

Bahadır: Kahraman, yiğit. 

Balbal: Türklerde ölen kahramanların mezarının başına dikilen mezar taşı, öldürdükleri düşman sayısını da belirtir küçük heykelcikler. 


Balkan Savaşları :
  I. Balkan Savaşı'nın Nedenleri

1. Osmanlı Devleti'ni Avrupa'dan atmak isteyen Rusya'nın Balkanlar'da yeni kurulan devletleri bir araya getirip ittifak kurmalarını sağlaması.
2. Balkan Devletleri'nin Tarblusgarp Savaşı'nın çıkmasını fırsat bilmeleri.
3. Osmanlı ordusu ve yönetiminde ikiliklerin yol açtığı iç karışıklıkların Balkan Devletlerince biliniyor olması ve bu devletlerin Osmanlı Devleti'nin zayıf olmasından yararlanmak istemeleri

  I. Balkan Savaşı: Rusya'nın Pan-İslavizm politikası etkili oldu.Balkan devlertleri, Osmanlı'daki iç karışıklıklardan yararlanarak, tek tek Osmanlı Devleti'ne Savaş açtı.Osmanlı'ya karşı ilk savaş açan Karadağ oldu.Sırbistan ve Bulgaristan'a da Osmanlı Savaş açtı.Arnavutluk bağımsızlığını ilan etti.Osmanlı Çatalca önlerine kadar çekildi.Büyük yenilgiler alan Osmanlı Devleti barış görüşmelerine başladı.

  I. Balkan Savaşı'nın Sonuçları

1. Arnavutluk bağımsızlığını ilan etti.
2. Osmanlı Devleti savaşı kaybetti ve Çatalca önlerine kadar çekildi.
3. Avrupalı Devletler Balkan yarımadasının yeni haritasını belirlemek için Londra Konferansı'nı topladı.
4. Osmanlı Devleti Midye-Enez hattının batısında kalan bütün topraklarını kaybetti. Arnavutluk ile Ege Adaları'nın durumu büyük devletlerin kararına bırakıldı.
5. Londra Antlaşması'nın imzalanmasını engellemek isteyenler 23 Ocak 1913'te Bab-ı Ali Baskını'nı gerçekleştirdiler.

  II. Balkan Savaşı'nın Nedenleri

1. Londra Antlaşması'nda en büyük payı Bulgaristan almıştı. Öteki Balkan Devletleri bu duruma itiraz ettiler.
2. Yunanistan özellikle Bulgaristan'ın Ege Denizi'ne açılmasına karşı çıkıyordu.
3. Paylaşılamayan yerlerin arasında başta Makedonya geliyordu.
4. Sonuçta Balkan Devletleri, Bulgaristan'a saldırdı ve II. Balkan Savaşı çıktı.
 
  II. Balkan Savaşı: Osmanlı Devleti I. Balkan Savaşı'nda yenilince bu bölgede boşluk doğdu.Osmanlı Devleti'nden aldıkları toprakları paylaşamayan Balkan Devletleri birbirine düştü.Sırbistan Makedonya'nın Bulgaristan'a verilmesine itiraz etti.Yunanistan Makedonya'dan daha fazla toprak istedi.Romanya Bulgaristan'dan Dobruca'yı istedi.Bulgaristan, Yunanistan ve Sırbistan'a savaş açtı.Romanya da Bulgaristan'a savaş açtı.Osmanlı Edirne'yi geri aldı.Bulgaristan barış istedi.

  II. Balkan Savaşı'nın Sonuçları

1. Balkan Devletleri kendi aralarında savaşa başlayınca Osmanlı Ordusu Midye-Enez hattını aşıp, Edirne ve Kırklareli'yi tekrar aldı.
2. İkinci Balkan Savaşının sonucunda şu antlaşmalar yapıldı.
     a) İstanbul Antlaşması   (29 Eylül 1913)
     b) Atina Antlaşması       (14 Kasım 1913)
     c) Bükreş Antlaşması     (10 Ağustos 1913)
3. Osmanlı Devleti, Ege adalarını kaybetti. İmroz, Bozcaada ve Meis dışındaki bütün Ege adaları Yunanistan'da kaldı.
4. Arnavutluk bağımsız oldu.
5. Makedonya elimizden çıktı.
6. Batı Trakya, Bulgaristan'a verildi ve Osmanlı Devleti'nin elinde sadece Doğu Trakya kaldı.

Baltacı: Sarayda harem muhafızlarına verilen ad.Seferler sırasında askeri birliklerin önünde giden ve yolların kapanmasına neden olan ağaçları kesen eli baltalı olan,uzun sakal bırakıp meşin önlük giyen özel seçilmiş iri yapılı askerler.

Balyos: Osmanlılarda Venedik elçisine verilen ad.

Baruthane Nazırı: Barut imalatı ile uğraşan baruthane nezaretinin yöneticisidir.

Baruthane-i Amire: Yeniçeri Ocağı'nın kaldırılmasından önce ordu ve donanma ihtiyacı için barut hazırlanan yerlere verilan ad. Baruthane'nin ilki, II. Bayezid tarafından Kağıthane'de yaptırılmıştır. XVII. yüzyılda İstanbul'da, Et Meydanı'nda (Aksaray'da), Unkapanı'nda Ayasofya'da Cebehane içinde, Şehremini ve Tophane'de altı baruthane ile Tersane'de bir baruthane kulesi, Selanik, Belgrad, Bağdat, Mısır, Bor'da da baruthanelerin bulunduğu bilinmektedir. 
 

Basit Devlet: Hukuk birliğinin bulunduğu devlettir.

Baş Çuhadar: Sarayda padişahın kaftan ve kürklerine bakan büyük memur. / Sadrazam ve vezirlerin ve diğer üst düzey görevlilerin yanında çalışan ve evrak iletme,mektup taşıma işi yapan görevlilerede çuhadar denirdi.

Bedesten: Eşya alınıp satılan kapalı çarşıya verilen addır.


Berat: Ferman, belge anlamındadır.

Beylerbeyi: Genel vali,Sancak beylerinin başı.Osmanlı imparatorluğunun Asya kıtasındaki sancak beylerinin başına "Anadolu Beylerbeyi",Avrupa kıtasındaki sancak beylerinin genel valisinide "Rumeli Beylerbeyi" denirdi.

Biat: Bir kimsenin devlet başkanlığı veya hükümdarlığını tanımak.

Bilimsel Tarih: Olayları neden-sonuç ilişkisi içinde bilimsel olarak inceler. Tarih bilinci bu sayede ortaya çıkmıştır.

Bimarhane(Tımarhane): Akıl hastanesi.

Birleşik Devlet: Devleti otoritesi birliği oluşturan ülkeler birliği.

Birun: Osmanlı Devleti'nin idari teşkilatında saray üçe ayrılır.Enderun(İç Saray),Birun(Dış Saray),Harem.Birun'da Yeniçeriler,Altı Bölük Halkı,Cebeciler ve Topçular ve Müteferrikalar bulunurdu.Tanzimat dönemine kadar kullanılmış bir tabirdir. Osmanlı Devleti'nin yükselme döneminde devletin işlerini yürütmekle görevli olanlar bir hayli artmıştır. Bunlardan sarayda görev alanlara Enderun, devlet yönetiminde göre alanlara da Birun denilmiştir. Birunlann en büyüğü sadrazamdır ve alt kademeye kadar bu sıra devam eder. Birunların tayinleri, terfileri için özel ve belli bir düzenleri vardı. Birun büyüklerinin görev yaptığı binaya Babıali denilirdi. 

Budin: Osmanlı İmparatorluğu'nun Macaristan'da kurduğu Budin Eyaleti'nin merkezi.
Eski Osmanlı kaynaklarında Budun, Budin şekillerinde de geçer. Budin, Sultan Kanuni Süleyman tarafından Macar Kralı II. Lojos'un Mohaç Meydan Muharebesi'nde yenilmesinden (28 Ağustos 1526) sonra fethedilmiştir.
Budin'de Osmanlı ordusu pek çok ganimet ele geçirmiştir. Bunların arasında Sultan Fatih Mehmed'in 1456'da Belgrad önünden çekilirken bıraktığı iki büyük top ile Macar krallarından Korvin Matyas'ın kitaplığı ve tunçtan yapılmış Diana, Apollon, Herakles heykelleri ve iki büyük tunç şamdan vardı. İstanbul'a getirilen bu heykeller At Meydanı'nda dikilmiş, şamdanlar da Ayasofya mihrabının iki tarafına konulmuştur.
Sultan Kanuni Süleyman Budin ve Peşte'de iki hafta kalmış ve Mohaç Muhaberesi'nde varis bırakmadan ölen II. Lajos'un yerine Erdel asillerinden Ja-nos Szapolyai'yi Macar tahtına geçirdikten sonra İstanbul'a dönmüştür. 


Burjuva: Yeniçağ’da Avrupa’da ticaretle uğraşan zenginlere verilen ad.


Cariye: Düşman ülkelerine yapılan akınlarda ele geçirilerek veya yabancı ülkelerden kaçırılarak,mal gibi para ile alınıp satılan kız,kadın,kadın köle. ( Halayık,odalık,yataklık)

Cebelu (cebelü): Osmanlılarda tımar(toprak sistami) sahipleri gelirlerinin üç bin akçesini geçimleri için ayırırdı. Buna kılıç tımarı denirdi. Geri kalan her üç bin akçe için bir cebelü askeri beslerlerdi.

Cem Sultan Olayı: Fatih'in ölümü üzerine Amasya sancağında bulunan Bayezit devşirmelerin desteğiyle tahta geçti.Konya sancağında bulunan ve Türkmenlerin desteklediği Şehzade Cem bunun üzerine taht mücadelesine başladı.Memluklerin'de desteklediği Cem Sultan, Bursa'yı aldı ve adına para bastırıp hutbe okuttu.1481'de Yenişehir Ovası'nda yenilen Cem, Konya'ya kaçtı.II. Bayezit'in gönderdiği kuvvetlere yenilen Cem Sultan, önce Mısır'da Memlüklülere, ardından da Rodos şövalyelerine sığındı.Yıllarca Avrupa'da dolaştırılan Cem Sultan, 1495 yılında Napoli'de öldü.

Cizvit: Reform hareketlerinden sonra Katolik mezhebini korumak amacıyla kurulan tarikat.

Cizye: İslami devletlerde Müslüman olmayanlardan alınan koruma vergisi, kafa vergisi olarak ta ifade edilir. Bu vergi askerlik çağı gelmiş, sağlıklı erkeklerden alınır. 

Coğrafya: Tarihçi olayları daha iyi anlamak için olayın geçtiği yeri bilmek zorundadır.O yerin dağlarını, nehirlerini, toprak özelliklerini v.b. gibi bilgileri ona coğrafya bilimi verir.

Cumhuriyet: Egemenliğin koşulsuz olarak halka dayandığı devlet şekli.


Cülus: Osmanlı padişahlarının tahta çıkması.

 

Cülus Bahşişi: Padişahlığın ilanından sonra askerlere verilen para.

Çaldıran Savaşı (1514): Doğu Anadolu'ya sahip olmak isteyen Şah İsmail bölgedeki Şii Türkmen aşiretlerini Osmanlı'ya karşı ayaklandırıyordu.
Yavuz İran seferi öncesi Dulkadiroğlu Alaüddevle'den yardım istedi fakat isteği reddedildi.
1514'te Osmanlı orduları İran ordularını Çaldıran Savaşı'nda yendi. 

Çanakkale Savaşı: İngiltere ve Fransa 19 Şubat 1915'te Çanakkale'ye saldırdılar.
18 Mart'ta büyük bir saldırıya geçen İngiliz ve Fransız donanması, büyük kayıp verip geri çekildi.
İngilizler, sömürge ülkelerden topladıkları kuvvetlerini Arıburnu'ndan karaya çıkardılar.
Bu arada Yarbay Mustafa Kemal Çanakkale cephesine atandı.
9 Ocak 1916'da Çanakkale düşmandan tamamen temizlendi.

Çanakkale Savaşı'nın Sonuçları
250 bin Türk asker ve subayı şehit düştü ve yaralandı.
Rusya'ya gerekli olan silah ve cephane ulaştırılamadı. Bu durum Rusya'nın çökmesi ve savaştan çekilmesine neden oldu.
Birinci Dünya Savaşı uzadı.
Rusya'da ihtilal oldu ve Çarlık Rusya yıkılıp yerine Sovyet Rusya kuruldu.
Savaşın uzaması ve İngilizler'in Çanakkale'de yenilmesi sömürge yönetimlerini zorlaştırdı.
Savaşın uzaması, savaşla ilgili olmayan sanayi dallarının gerilemesine neden oldu, bundan da Japonya ve A.B.D. kazançlı çıktı.
Mustafa Kemal'in Çanakkale'de kazandığı başarı, O'nun daha sonra milli mücadelenin lideri olmasında etkili oldu.

Çar: Rus hükümdarlarına verilen ad.Çar'ın kökeni Sezar'a(latince yazılışı Caesardır.) dayanır. Roma İmparatorluğu yıkıldıktan sonra diğer birçok imparatorluk Roma imparatorluğu'nun devamı ve Sezar'ın vârisi olduğunu iddaa etmiş ve tüm Avrupa'da egemenlik hakkı iddaa etmiştir. Bu imparatorluklar Kutsal Roma Germen İmparatorluğu, Osmanlı İmparatorluğu, Doğu Roma İmparatorluğu(Bizans), ve Rus İmparatorluğu'dur. Osmanlı'da Sezar'ın ünvanını ilk Fatih Sultan Mehmet kayzer-i rum şeklinde kullanmıştır.

Çelebi: Efendi,kibar,görgülü ve ince kişi.Eskiden "bay"yerine kullanılan bir ünvan.

Çerahçı(Çerakçı): Kandilleri ve mumları yakıp söndürmekle görevli kişi.

Çeşnigir: Darphane-i Amire'de (darphane) çalışan ve basılan gümüş ve altın paraların ayarını kontrol eden kişi./Padişahın yemeklerinin lezzetinden , kalitesinden ve güvenirliğinden sorumlu kişi.yemeği ilk tadan kişidir.Zehirli ise ilk ölen bu şahıs olur.


Çuhadar: Sadrazam ve vezirlerin ve diğer üst düzey görevlilerin yanında çalışan ve evrak iletme,mektup taşıma işi yapan görevlilerede çuhadar denirdi.Baş çuhadar ise sarayda padişahın kaftan ve kürklerine bakan büyük memur. 

D

Darülfünun: Osmanlılarda üniversite

Darüssaade Ağası: Osmanlı saraylarında harem dairelerindeki hadım edilmiş harem ağası.

Darüşşafaka: Eski "Cemiyet-i Tedrisiye-i İslamiye"(İslami Eğitim Cemiyeti) tarafından kurulmuş olan yetimler okulu.

Darüşşifa: Sağlık yurdu, hastane

Defterdar: Osmanlı devletinin maliye işlerine bakan kişi, Devletin çeşitli resmi kurumlarının maliye işlerine bakan görevliler.

Defter Emini: Osmanlılarda Defter-i Hakani idaresinde (Tapu ve kadastro genel müdürlüğü) çalışan ve tapu işlerine bakan yüksek görevli.

Demokrasi: Halkın egemenliğine dayanan yönetim şekli.

Derviş: Tarikatlardan birine bağlı olan ve tekkede çile ile uğraşan,giyim ve yaşayışında tarikatının adetlerini güden kişi.

Devlet: Bir devlet yapısı içerisinde siyasal iktidarın örgütlenmesi ve belirlenmesi ile ilgili genel kuralların bütünü.

Devletçilik: Ekonomik alanda doğrudan doğruya devletin müdahalesini öngören sistemdir.


Devrim: Bir kurumun ya da toplumsal sistemi genellikle zor kullanarak yıkıp, yerine eskisinden farklı bir kurum ya da toplumsal sistem yaratma.Aşamaları a)Fikir aşaması b)İhtilal aşaması/halk isyanı c)Yeni düzen oluşturma çalışmaları

Devşirme: Osmanlılarda,Hıristiyan ailelerden alınan çocukların Türk ve İslam kültürüne göre yetiştirilerek devlet hizmetinde kullanılması.Devşirme Sistemi,genelde Balkanlarda bulunan Hıristiyan ailelerin küçük yaştaki çocuklarının Müslüman-Türk ailelere verilerek eğitildiği ve zamanla devlet hizmetine alındığı bir uygulamadır.Devşirme sistemiyle alınan oğlanlar, Acemi Ocağı’na seçilirdi.Edirne Sarayı, Galata Sarayı ve İbrahim Paşa Sarayı’nda eğitimlerine devam ederlerdi. Bunlara İç oğlan denirdi.Seçilen çocuklar, Topkapı Sarayı’na alınır, Enderun’da eğitimlerine ve hizmetlerine devam ederlerdi.

Diplomatik: Fermanlar, beratlar ve dönemin yazışmalarını inceler. Siyaset bilimi olarak da adlandırılır. Başlangıç noktası Kadeş Barışının imzalanmasıdır.

Dirlik Toprakları: Osmanlılarda, (İsim farklılaşmalarıyla diğer Türk-İslam Devletlerindede vardır.) belli hizmet karşılığı devlet adamlarına ve görevlilere verilen topraklardır. Üç kısma ayrılmıştır.Has,Zeamet,Tımar.

Divan: Padişah ile devlet büyüklerinin bir araya gelerek devlet işlerini görüşmek üzere yaptıkları toplantı,yer yada meclis.

Divan-ı Hümayun: Padişahın başkanlığında toplanan ve sadrazam,şeyhülislam gibi yüksek dereceli devlet görevlilerinin katıldığı ve devlet işleri ile halkın sorunlarının görüşüldüğü meclis.

Divan-ı Hümayun'un Üyeleri

PADİŞAH
VEZİR-İ AZAM (SADRAZAM)
1-Kubbealtı Vezirleri
2-Nişancı
3-Kazaskerler
a) Rumeli Kazaskeri
b) Anadolu Kazaskeri
4-Defterdarlar
a) Rumeli Defterdarı (başdefterdar)
b) Anadolu Defterdarı

NOT: Bunlardan başka eğer vezir rütbesine sahiplerse YENİÇERİAĞASI ve KAPTAN-I DERYA da divan üyesi olur ve görüşmelere katılırlardı.

Bunlar askeri, idari, adli, mali ve bürokrasinin en üst yetkilileriydi. Buradan da anlaşıldığı gibi Divan-ı Hümayûn devlet teşkilatının esasını oluşturan Seyfiye, İlmiye ve Kalemiye kollarının temsil edildiği bir kuruluştu.

Divanü Lugati’t-Türk: Türk yazı dillerinin, lehçelerinin ve ağızlarının dil özelliklerini belirleyen, söz varlığını derleyerek bir araya getiren Kâşgarlı Mahmud kendisine sonsuz bir ün, bitmez tükenmez bir kaynak sağlaması dileğiyle elde ettiği bu bilgileri yazıya geçirerek ortaya koyduğu eserine Divanü Lugati’t-Türk adını vermiştir.
   Döneminin yazı dilinin dil bilgisi kurallarını ve söz varlığını eserinde toplayan Kâşgarlı Mahmud, bu ölçünlü dil çerçevesinde diğer Türk topluluklarının ağız özelliklerini hem ses hem de söz varlığı bakımından ayrıntılı biçimde ele almıştır. Zaman zaman biçim bilgisi yönünden belirlediği farklılıklara da işaret eden Kâşgarlı Mahmud bu nedenle eserine Türk Lehçeleri (veya Ağızları) Sözlüğü adını vermiştir.
   Kâşgarlı Mahmud, eseriyle tam olarak bağdaşan bir ad seçmiştir. Gerçekten de Divanü Lugati’t-Türk, Türk soylu halkların dil özelliklerini ve o dönemin söz varlığını olabildiğince ayrıntısıyla ortaya koyan bir “divan”dır…
  
   Kâşgarlı Mahmud Divanü Lugati’t-Türk’ü Ne Zaman Yazmıştır?
   Eserini Bağdat’a gelmeden önce mi yoksa Bağdat’a geldikten sonra mı yazdığı konusunda farklı görüşler bulunsa da Kâşgarlı Mahmud’un Divanü Lugati’t-Türk’ü 1072 yılında yazmaya başladığı, dört defa düzelttikten sonra 1074 yılında tamamladığı konusunda kayıt bulunmaktadır.
   İstanbul Millet Kütüphanesinde bulunan elimizdeki tek nüshanın son sayfasında verilen bilgiden Kâşgarlı Mahmud’un Divanü Lugati’t-Türk’ü 25 Ocak 1072 günü yazmaya başladığı, 10 Şubat 1074 günü tamamladığı açıkça anlaşılmaktadır.
   Kitabı el yazısıyla çoğaltan Muhammed bin ebî Bekr ibn ebi’l-Feth, Divanü Lugati’t-Türk’ün son sayfasındaki ketebe ‘yazılış’ bölümünde Kâşgarlı Mahmud’un kaleminden çıkan nüshaya bakarak yazdığı bilgisini vermektedir. Müstensih Muhammed bin ebî Bekr ibn ebi’l-Feth, Kâşgarlı’nın kendi el yazısıyla yazdığı asıl kitabı şu sözlerle bitirdiğini belirtir:
   Kitap dört yüz altmış dört yılının Cümad-el-ula ayının ilk günü (25 Ocak 1072) yazılmaya başlanıp dört defa düzeltildikten sonra dört yüz altmış altı yılının Cümad-el-ahire ayının onuncu günü olan (10 Şubat 1074) Pazartesi bitirilmiştir. Güç ve kudret yüce ve büyük Allah’ındır. O bize yeter. Himaye ondandır…
Kaynak:http://www.tdkterim.gov.tr/dlt/?kategori=divan

Dogmatizm: Otoritelerce ileri sürülen düşünce ve prensipleri değişmez kurallar olarak kabul eden görüş.

Doksan Üç Harbi (1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı): 1876 yılında, Avrupalı Devletlerin Balkanlar'da kalıcı çözüm bulmak amacıyla topladıkları İstanbul Konferansı'nda Balkanlar konusunda ağır şartlar getirilmesi üzerine, Osmanlı Devleti şartları kabul etmemiş, daha sonra düzenlenen Londra Konferansı da aynı şekilde sonuçlanmıştı.İki konferansta da Osmanlı Devleti'nin şartları kabul etmemesi üzerine, Rusya 1877 yılında Osmanlı Devleti'ne savaş açmıştı. Bu savaşta Plevne savunması ile Gazi Osman Paşa üyük kahramanlıklar göstermiş, fakat Rusların, Yeşilköy'e kadar ilerlemelerine engel olunamamıştı. Bunun üzerine padişah II. Abdülhamit, barış isteğinde bulunmuş ve 3 Mart 1878'de Yeşilköy (Ayestefanos) Antlaşması imzalanmıştı.

Dolmen: Uzun ve kaba taşların dikilmesi ve üzerine yassı taşların konulmasıyla oluşan barınak.


Duyun-ı Umumiye: Osmanlı devletine borç para vermiş alacaklı devletlerin paralarını geri almak için kurmuş olduğu yönetim(1881)Bu sorun nedeni ile Osmanlı Devleti ekonomik bağımsızlığını kaybetmişt

 

E

Ebced Hesabı: İslam ülkeleri edebiyatında, İslam öncesi kullanılan harflere rakam değeri verilerek bir olayın, bir kişinin tarihini gizlice yazmak anlamına gelen bir hesap çeşididir.
Sekiz kelimeden meydana gelir. Bu sekiz kelimenin aslının nereden geldiği ve nasıl şekillendiği hakkında kesin bir bilgi yoktur. Bu sekiz kelime şöyle sıralanır; ebced, hevvez, hutti, kelemen, sa'fes, kareşet, sehaz ve dazıgilen. Bir söylentiye göre ilk altı kelime Şuayb Peygamber ile savaşan altı Medyen hükümdarının veya altı şeytanın adını vermektedir.
Diğer bir söylentiye göre ise her kelime, Adem'in yaratılış ve Cennet'ten ayrılış hikayesinin dönemlerini belirtir. Ayrıca haftanın günlerini gösterir. Harflerin sayı değerlerine göre yapılan büyü ve sihirlere "Hesab-ı Cümel" denir. Buna göre birden başlayarak dokuza kadar sıralanan harfler üç defa tekrarlanınca elde Allah'ın birliğini gösteren "bir" kalır ve böylece her şeyin bire çevrilebildiği gösterilmiş olmaktadır.
Bir olayın tarihini veya bir eserin yapılış zamanını ebced hesabıyla bir mısra veya beyitte belirtebilmek, eski şairlerce çok değerli bir hüner sayılmış olup kıt'aya benzeyen nazım şekillerinin son mısra veya beytinde ustaca tertiplenen kelimelerle tarih düşürülmüştür.
Harflerin ebced hesabına göre sayı değerleri şöyledir; elif, 1; be, 2; cim, 3; dal, 4; he, 5; vav, 6; ze, 7; ha, 8; ti, 9; ye, 10; kef, 20; lam, 30; mim, 40; nun, 50; sin, 60; ayın, 70; fe, 80; sat, 90; kaf, 100; re, 200; şin, 300; te, 400; se, 500; hı, 600; zel, 700; dat, 800; zı, 900; gayn, 1000.
Ebced hesabı tarihlerinde daima hicri takvim kullanılır.

Ebnay-ı Sipahiyan: Osmanlı saray teşkilatında kapıkullarının atlı takımına verilen ad.
Bunlar Sipah, Silahtar, Ulufeciyan-ı Yemin, Ulufeciyan-ı Yesar, Gureba-yı Yemin ve Gureba-yı Yesar olmak üzere altı bölüğe ayrılıyorlardı. Sonradan Ebna-yı Sipahiyan adı "Alta bölük neferatı" olarak değişmiştir. Bu bölüklerden ilk ikisine baş bölük, ikisine orta bölük ve son iki bölüğe de aşağı bölük denilmiştir.
Ayrıca Silahtar bölüğüne "sarı bayrak', orta ve aşağı "alaca bayrak" bölükler için de tabirleri kullanılmıştır. 
 
Efsane: Ün salmış, dillere düşmüş olağanüstü olay.


Egemenlik: Bir ülkede ulusun içinden çıkan, bir kişiye, gruba ya da tüm ulusa ait olabilen yönetme gücü. Diğer bir görüşle yönetim kaynağı olarak görülen güç.

Ekalliyet: Bakınız Azınlık


Elviye-i Selâse: Elviye-i Selâse, Osmanlı döneminde Batum, Kars ve Ardahan livalarının (sancak) ortak adıydı. “Üç Liva” (elviye livanın çoğuludur) anlamına gelir.Bu tabirin, özellikle 1878’den itibaren kullanıldığı söylenebilir. Bu üç sancak, 93 Harbi (1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı)’nin ardından yapılan antlaşmayla Çarlık Rusyasına bırakıldı.
3 Mart 1918’de imzalanan Brest-Litovsk Antlaşması’yla yeniden Osmanlı topraklarına katıldı. Bununla birlikte 30 Ekim 1918'de imzalanan Mondros Mütarekesi uyarınca Osmanlılar bu bölgeyi boşaltmak zorunda kaldılar.

Bir süre Cenûb-i Garbî Kafkas Hükümeti Cumhuriyesi denetiminde kalan Batum, Kars ve Ardahan, daha sonra Gürcistan’ın ve Ermenistan’ın denetimine girdi. 16 Mart 1921 tarihli Moskova Antlaşması ve 13 Ekim 1921 tarihli Kars Antlaşması hükümleri uyarınca Batum Gürcüstan’a, Kars ve Ardahan Türkiye'ye bırakıldı

Enderun: Osmanlı Devleti'nin idari teşkilatında saray üçe ayrılır.Enderun(İç Saray),Birun(Dış Saray),Harem.Enderun'da Has Oda,Hazine Odası ve Kiler Odası bulunurdu.Ayrıca,Osmanlılarda, şehzadelerin,saray mensuplarının,devşirmelerin eğitim gördüğü,okuduğu saray okulu anlamınada gelir.


Endülüjans: Katolik kilisesinin günahlardan arınmak için halka sattığı af kâğıdı.


Engizisyon: Katoliklerde dine aykırı davranışları araştırıp, cezalandıran kilise mahkemesi


Engizisyon Mahkemeleri :Kilisenin başkanlığında toplanır, genellikle kilisenin öğretilerine karşı çıkanlara ölüm cezası verirdi.

Ensar: Hz. Muhammet’e Medine’de yardımcı olan Müslümanlar, ev sahibi.


Enterdi: Katoliklerde papanın bir ülkede dini hizmetleri durdurarak hükümdarı cezalandırması. Bir ülkeyi kralı ile birlikte dinden atmak.

Epigrafi: Kitabeleri inceler. Örneğin : Göktürk ve Kültepe yazıtları.

Eşkinci: Osmanlı Devleti'nde sefer emri alan Yeniçeri, XIX. yüzyıl başında Sultan II. Mahmud tarafından Yeniçeri ordusunun bünyesinde yapılmak istenen ıslahatta meydana getirilen talimli askere verilen ad.
Osmanlı İmparatorluğu'nda sefer açıldıkça, kapıkulu askerinin asıl gücünü meydana getiren Yeniçerilerden bir kısmı çeşitli kalelerde nöbetçi, bir kısmı da İstanbul ve Edirne kışlalarında korucu ve oturak, bir kısmı da kapılı sınıfında oldukları için, sefere katılmazlardı. Sefere katılacak Yeniçeriler, bu askeri teşkilatın asıl vurucu gücünü teşkil ederlerdi 

 

Eşraf: Şeref ve itibar sahibi kimseler, ileri gelenler

 

Etnik: Herhangi bir kültüre ait olma.

Etnik-i Eterya: Yunanca ethnos, millet ve etairos, arkadaş- ortak kelimelerinden yapılmış ve Osmanlı yönetimindeki Yunanlılara milliyetçi duygular aşılayan gizli bir Yunan derneğine verilen ad.
Osmanlı İmparatorluğu'ndan ayrılarak bağımsız bir Yunanistan kurmak için 1844 yılında Odessa'da kuruldu. Ksantos, Etniki Eterya'yı kurmadan önce Aya Mavna adasında Mason Locası'na girerek, gizli dernekler konusunda bilgi topladı. Yönetmenliğin, yemin ve gizli işaretlerini hazırlamayı bu dernekte öğrendi.
 Etnik-i Eterya'nın temel amacı: Eski Doğu Roma İmparatorluğu'nu tekrar dirilterek, Ayasofya'yı kilise olarak açmaktı.
 Kısa zamanda genişleyen teşkilat, üyeler arasında çeşitli dereceler oluşturdu. Başkanlara "çoban", ikincilere "papaz", "üçüncülere "tavsiyeli", dördüncülere de "zararsız" takma adlarını verdi. İstanbul'da "reis" ve "fedai" adıyla iki askeri derece meydana getirildi. Daha sonraları rütbe sayısı yediye yükseltildi. Bunlar tek bir amaca hizmet ettikleri halde, yetki, bilgi ve kapsam bakımından aralarında farklar oluştu. En aşağı derecelerde bulunanlara, gerektiğinde kullanılmak üzere 50 deste fişek ve silah bulmak görevi, ikincilere yurt uğrunda dövüşmek üzere hazır olmak görevi, bunların üstündekilere, Etnik-i Eterya'nın görevinin Yunan kavminin isteklerini sağlamak olduğunu anlatmak görevi, Fedailer Başkanı'na bir kılıç vererek “bunu yurt yolunda kullanacaksın" telkininde bulunmak görevi ve yüksek derecelerde bulunanlara, başkanın sırrını açmak görevi verildi
 İstanbul 1818'de Etnik-i Eterya'nın merkezi oldu. Yönetim yeriyse Ksantos'un Fener'deki eviydi. Ksantos'un 1821'de hazırladığı Yunan ihtilali başarısız oldu. Bunun üzerine bir süre gizli çalıştı. 1896 Girit ayaklanmasına yardım etti. Makedanyo'ya binlerce silah yollayıp, 1897 savaşının çıkmasına yol açtı. Yenilgiye uğradıktan sonra, Etnik-i Eterya teşkilatı savaş suçlusu sayıldı. Üyeleri için kovuşturma yapılmak istendiyse de, bundan vazgeçildi. Çünkü, en büyüğünden en küçüğüne kadar bütün Yunanlıları cezalandırmak gerekecekti. Etnik-i Eterya 1899'da silahlarını ve 300.000 drahmiyi bulan parasını Ethinikon Skopeutirion'a teslim ederek dağıldı.

Etnografya: Toplumların öz kültürlerini inceleyen bilim dalıdır.

Eyalet: Osmanlı Devleti, idari teşkilatında en büyük yönetim birimi.
 İmparatorluk eyaletlere, eyaletler sancaklara, sancaklar kazalara, kazalar nahiyelere bölünürdü. Tanzimat döneminde birkaç kazanın birleşmesinden mutasarrıflık kurulmuştur. Eyaletler, beylerbeyiler ve XVI. yüzyıl ortalarından sonra vezirler tarafından idare olunmuştur. Beylerbeyi ve vezirlerin hem idari ve hem askeri salahiyetleri vardı. Kazai konularda kadılar hüküm verirlerdi. Her eyalette vezir ve beylerbeyinin nezareti altında, tıpkı başkent İstanbul'da Divan-ı Hümayun'un bir modeli gibi eyalet divanı tertip edilirdi. Buna "Paşa Divanı"da denirdi. Bu divanda eyalet paşasından başka, kadı, kenar defterdarı, tımar defterdarı, tezkereciler, subaşı, asesbaşı vb. bulunurlardı. Paşa divanında verilen kararlar, yörenin şer'i mahkeme sicillerine kaydedilirdi. Bir müracaat sahibi, eyalet divanında verilen karardan hoşnut olmazsa, merkezdeki "Divan-ı Hümayun'a başvurabilirdi. Bazı müracaatlar ise, eyaletlerde ve mahallinde halledilmesi merkezce uygun görülürse, "mahallinde şer'i ile hüküm buyuruldu'" kaydıyla Paşa Divanı'na tekrar sevkedilirdi.
 Her eyalet paşasının emrinde, kapıkulu piyadesi ve süvarisinden oluşan eyalet askerleri mevcuttu. Ayrıca paşanın kapı halkı bulunurdu. Bu askerlerin bütünü eyaletin korunmasını sağlarlar, savaş esnasında ordu-yu hümayuna katılırlardı.
 Eyaletin hukuki işlerini mevali denilen kadılar yürütürdü.
 Osmanlı İmparatorluğu'nun en geniş olduğu devirde eyaletler, şunlardı: Rumeli, Bosna, Budin, Kanije, Eğri, Temeşvar, Anadolu, Karaman, Maraş, Sivas. Trabzon, Kefe, Diyarbekir, Şam, Halep, Çıldır, Erzurum, Kars, Van, Rakka, Şehrizor, Musul, Trablusşam, Girit, Cezayir-i Bahr-i Sefid (Kaptanpaşa), Mısır, Yemen, Habeş, Basra, Lahsa, Bağdad, Trablusgarp, Tunus, Cezayir-i Garb.
 Osmanlı eyaletlerinin bazısı doğrudan merkeze bağlı olurdu. Buralarda tımar, zeamet, has sistemi mevcuttu. Bazıları ise, salyaneli (yıllıklı) idi. Adları sayılan son dokuz eyalet salyaneli idi. Bunlara, müstesna eyalet, havass-ı vüzera da denilirdi. İdari bakımdan ve vergi mükellefiyetleri açısından, devletin umumi hükümleri haricinde bırakılmış eyaletlerdi.
 XVI. yüzyılda uzak eyalet beylerbeyinin sultan adına bazı hakları kullanmaları vardı. Bazı tevcihatı yaparlar, komşu devletlerle görüşmelerde bulunurlardı.
 Ayrıca, "eyalet-i mümtaze" denilen özel imtiyaz anlaşmalarıyla idare olunanlar vardı.
 Eyalet sözü, tapu defterlerinde bazen daha küçük idari bölgeler için de kullanılmıştır: Eyalet-i Turhal, Eyalet-i Kazabad, Eyalet-i Rum gibi.
 Anadolu ve Rumeli eyaleti kendi bünyesinde sağ kol ve sol kol diye iki bölüme ayrılırdı. Beylerbeyinin oturduğu livaya, paşa sancağı denirdi.
 Eyalet-i mümtaze, imtiyazlı eyalet anlamınadır. Osmanlı Devleti'nde özel bazı imtiyazları olan ve bunlara göre yönetilen idari birimlerdir. Bunlar, devlete yıllık maktu bir vergi verirler, bazı seferlere asker yardımı ile katılırlar, iç işlerinde serbest olurlardı. Ahalisinin bir kısmı Hıristiyan olan bölgelerin bazısı XIX. yüzyılda eyalet-i mümtaze halini aldı.
 Osmanlı eyalet-i mümtazeleri şunlardı: Mekke Şerifliği, Mısır Hidivliği, Sisam Beyliği, Cebel-i Lübnan Mutasarrıflığı, Kıbrıs Adası, Bulgaristan Emareti, Bosna-Hersek, Kırım Hanlığı, Erdel Beyliği, Eflak-Boğdan Voyvodalığı, Aynaroz.
 Eyalet-i mümtaze olan bölgelerden elde kalanların 1908'den sonra imtiyazları ilga olunarak, normal vilayet sekline kondu.
F

Federal: Birçok siyasal topluluktan oluşan ve bu toplulukların üstünde yer alan devlet yapısına verilen isim.

Felsefe: Tarihteki olaylarda dönemin felsefesini bilmek ve düşünce yapısını öğrenmek tarihçinin olayları daha derin anlayabilmesini sağlar. 

Feodalizm: Toprağı ve üzerinde yaşayan köylüleri tek bir kişinin malı sayan Ortaçağ devlet sistemi (Derebeylik)Merkeziyetçi olmayan yönetim. Kapalı tarım ekonomisi.


Ferman: Padişahlar tarafından herhangi bir konuda yayımlanan yazılı emir, kanun.

Fetihname: Fetih yazısı, fetih mektubu anlamınadır.
Bir ülke, yer veya önemli şehir zaptedildiği zaman, hükümdar tarafından komşu dost ve düşman hükümdarlara, valilere, hanlara, şehzadelere verilen ve yapılan fethi bildiren resmi mektup.
 Bu usul, bütün İslâm devletlerinde çok eski devirlerden itibaren uygulanan bir usuldü. Osmanlı Devleti'nde de bu gelenek sürdürüldü.
 Fetihnameler müslim, gayr-i müslim, dost veya düşman bütün devletlere yazılırdı.
 Fetihnamede muharebenin tarihçesi, elde edilen başarı güzel bir ifade ile anlatılırdı. Bir bakıma tarihçesi olurdu.
 Elde edilen ganimetlerden derlenen hediyelerle beraber gönderilen fetihname Türkçe, Arapça, Farsça yazılırdı. Ayet-i kerime, hadis-i şerif cümleleri bulunurdu. Fetihnameyi resmi görevliler, bazen alim kişiler yazardı. Fatih Sultan Mehmed'in İstanbul'un fethine ait olan fetihnamesini Molla Gürani yazmıştı.
 Ayrıca Osmanlı edebiyatında manzum bir tür olarak fetihname vardı. Bir yerin fethi veya bir sultan veya kumandanın bütün fetihleri manzum anlatılırdı. Fetihname-i Kamanice, Fetihname-i Hayreddin Paşa gibi. 


Fetret: Devlet gücünün zayıfladığı bir yerde düzenin yeniden kurulmasına kadar geçen süre (karışıklık)

Fetret Devri: I.Bayezid'in Ankara Savaşı'nda Timur'a esir düşmesiyle Mehmed Çelebi'nin I. Mehmed olarak tahta çıkması arasında geçen 11 yıllık zamana tarihlerde "Fetret Devri" veya "Saltanat Fasılası" denilmiştir.
 Yıldırım Bayezid Timur'a esir düştüğü zaman Emir Süleyman, İsa, Mehmed, Musa, Mustafa ve Kasım adlarında altı erkek çocuğu vardı. Bunlardan Kasım hariç diğerleri Ankara Savaşı'na katılmıştı.
 Emir Süleyman, savaşın kaybedildiğini görünce veziriazam Çandarlızade Ali Paşa, Murad Paşa ve Yeniçeri Ağası Hasan Ağa ve diğer bazı devlet büyükleriyle birlikte savaş alanını terketti. İsa Çelebi savaştan kaçtıktan sonra Balıkesir'e, Mehmed Çelebi de Amasya'ya çekildi. Mustafa ve Musa Çelebi ise esir düştü.
 Timur'un amacı, Osmanlı Devleti üzerinde ve kendi hakimiyetini tanıyan, birkaç Osmanlı beyliği meydana getirmekti. Bu sebeple Bayezid'in dört şehzadesini Osmanlı tahtına ortak etti. Mustafa Çelebi'yi ise beraberinde Semerkand'a götürdü. Bu suretle Edirne'de Emir Süleyman, Bursa'da Musa Çelebi, Balıkesir yöresinde İsa Çelebi ve Amasya'da Mehmed Çelebi hüküm sürmeye başladılar.
 Timur'un, Osmanlı Devletini şehzadeler arasında paylaştırarak parçalaması, yeni bir devrin açılmasına, fetihlerin durmasına sebep oldu. Çünkü Timur Anadolu'dan çıktıktan sonra şehzadeler arasında 11 yıl saltanat mücadelesi başlamıştı.
 Timur'un parçaladığı Anadolu Türk birliğini bir idare altında toplayan Çelebi Mehmed oldu. Ankara yenilgisinden sonra Rumeli'de, İstanbul'dan Silivri'ye kadar olan bölgeler, Karadeniz'in Rumeli sahilinin önemli bir kısmı ve sonra Selanik, Tesalya (Kuzey Yunanistan) ve Anadolu'da Kartal, Pendik, Gebze Bizanslılara terkedilmişti.
 Timur Anadolu'da Kastamonu, Çankırı, Tosya ve batı Paflagonya'yı Candaroğullarına, Saruhan Aydın, Menteşe, Hamideli, Teke ili (Antalya hariç) Germiyan ve Karaman beyliklerini sahiplerine ve Osmanlıların asıl topraklarından olan Beypazarı, Sivrihisar ve Kayseri gibi şehirleri de Karamanoğullarına vermişti. Osmanlılara ait belli başlı yerler olarak Sivas, Tokat, Çorum, Amasya, Eskişehir, Ankara, Kocaeli, Bursa ve Balıkesir kalmıştı. Fakat Çelebi Mehmed kısa süren saltanatı zamanında Aydınoğulları Beyliği'nin bir kısmını, Saruhan Beyliği'nin tamamını aldı ve Menteşe Beyliği'ni hakimiyeti altına soktu. Osmanlı birliğini sağladı. 

Fetva: Osmanlılarda şeyhülislam tarafından verilen Şeri hüküm veya karar


Fıkıh: İslam hukuku 

Filoloji: Dil Bilimidir. Toplumların dillerini inceler.

Gaflet: Çevresindeki olun bitenlerin farkına varmamak, gerçeği kavrayamama, habersizlik, dalgın bulunmak

Ganimet: Savaş sırasında düşmandan alınan, savaş araç gereç ve eşyaları

Garb: Batı


Gaza: Din adına yapılan savaş.Müslümanlığı yaymak veya yüceltmek uğruna Müslüman olmayanlarla yapılan savaş.

Gazi: Savaşta olağanüstü yararlılık göstererek düşmanı yenen komutanlara veya şehirlere devlet tarafından verilen onur, unvanı. Savaşta bulunan kişi. TBMM tarafından Sakarya Savaşı'ndan sonra Mustafa Kemal'e verilen unvan.

Gelenek: Kuşaktan kuşağa geçerek, topluluğun üyeleri arasında ortak ve özel bir ruh, dolayısıyla sağlam bir bağ kuran her türlü alışkanlık, an'ane.

Genelge: Aynı konu üzerine bütün ilgililere gönderilen yazı, tamim.

Genelkurmay: Ordunun eğitim ve yönetimini düzenleyen askeri makam.

Genel Tarih: İnsanoğlunun yeryüzündeki bütün geçmişini siyasi, sosyal, ekonomik ve kültürel tarihini başlangıçtan günümüze inceler.
Örneğin : Dünya Tarihi

Gensoru: Milletvekilleri tarafından bir meselenin açıklığa kavuştu­rulması gayesiyle, başbakan veya bakanlardan birinin cevaplan­dırması için verilen ve sonunda soruşturma yapılması istenebilen soru. istizah.

Giray: XV.yüzyıl başlarından 1783 yılına kadar Kırım'da hüküm sürmüş olan Kırım hanlarının ve han sülalesine mensup olanların unvanı.

Gotik: XIII. yy.'da Avrupa'da egemen olup Rönesans’a kadar de­vam eden üslup. (Gotlar - Gotik)

Görüşme: Mülakat, bir konu üzerinde konuşma.

Gravür: Ahşap veya metal baskı levhalarıyla çeşitli teknikler kul­lanılarak yapılan sanat eseri.

Grup: Bir parlamentoda temsil edilen her partinin oluştuğu  mil­letvekili toplulukları.

Gravür: Ahşap ve metal baskı levhalarıyla çeşitlik teknikler kulla­nılarak yapılan sanat eseri.

Gulam (Gulâm): Köle, küçük yaşlarda saray hesabına satın alınan veya toplanan sonra askeri ve göreceği öteki hizmetler için özel surette yetiştirilen köleler.Türk-İslam devletlerinde kurulan orduya verilen ad.

Guruş: Osmanlı memleketlerinde kullanılan yabancı parasına ge­nellikle verilen isim.

Güçler Birliği: Yasama, yürütme ve yargı yetkilerinin tek kişi ve­ya organda toplanması.

Gülhane Hatt-ı Hümayunu: 3 Kasım 1839 Pazar gürü Mustafa Reşid Paşa tarafından Gülhane'ce okunan Abdülmecid meşhur fermanı.Tanzimat Fermanı.

Güven oyu: Hükümetin parlamento içinden çıktığı sistemlerde söz konusudur. Hükümet kurulduktan sonra çalışmalara başlaya­bilmesi için parlamento çoğunluğunun desteğini almasıdır.

H

Hakem Olayı: Sıffin Savaşı'nda bir sonuç alınamayınca taraflar, iki taraftan da seçilecek birer hakemin kararına başvurmayı gerekli gördü.
Hz. Ali'nin hakemi Ebu Musa el-Eş'ari, Muaviye'nin hakemi ise Amr İbn-ül As oldu.
Hakemler Muaviye'nin entrikası sonucu onu halife seçti.

Halef: Birinden sonra gelen, birinin yerine geçen

Halkçılık: Bir milleti oluşturan çeşitli meslek ve toplumsal grupları içinde bulunduran insanların, halk tarafından halk içinde yönetilmesi.

Hanedan: Bir devleti yöneten soy ya da aileye denir.


Harem: Osmanlı Devleti'nin idari teşkilatında saray üçe ayrılır.Enderun(İç Saray),Birun(Dış Saray),Harem.Harem,Padişahın özel hayatının geçtiği bölümdür.Ayrıca,Saray ve konaklarda kadınlara ayrılan bölümdür.

Has: Osmanlı Devletinde,yıllık geliri yüz bin akçeden fazla olan dirliklerdir. Haslar padişahlara, vezirlere, divan üyelerine, şehzadele­re, beylerbeylerine, sancak beylerine verilirdi. Has sahipleri dirliklerinin gelirine göre silahlı ve her an savaşa hazır cebelu beslerdi.

Haseki: Osmanlı imparatorluğu'nda sarayla ilgili bir hizmette eskiyenlere genel olarak verilen ad. Enderun'un çeşitli hizmetlerinde kıdem sahibi olanlara, saray cariyeleri arasında en üst seviyede bulunanlara haseki denirdi.

Hat: Yazı,güzel yazı yazma sanatı.

 

Hattat: Güzel yazı yazan kişi.

Heraldik: Mühür bilimidir. Eski mühürleri inceler.

Hicret: Bir yerden başka bir yere göç etmek.Hz. Muhammed (s.a.v) ve ashabının İslâm devletini kurmak üzere 622 yılında Mekke'den Medine'ye göç etmeleri.

Hikayeci Tarih: Tarihi olayları neden-sonuç ilişkisi belirtmeden, belgelere dayandırmadan, efsanelere göre inceler. İlk temsilcisi Heredot'tur.

 

Höyük: Bir yerleşme ya da mezar kalıntısının üzerinde oluşmuş yassı yapay, toprak tepe

 

Hutbe: Özellikle cuma ve bayram gibi namazlarda yada diğer zaman ve ortamda cemaate dini ve ictimai konularda hitap etmek,konuşma yapmak.Hutbede, hitap eden kişiye hatip denir. Müslüman hükümdarların her cuma namazından önce camide isminin okunması İslam devletlerinde bağımsızlık sembolüydü.

Hümanizma: İnsancılık, insan ve doğa sevgisi, insanları sevme ülküsü. Ortaçağın
skolâstik düşünüşüne karşı XVI. yüzyıl Avrupa’sında doğan ve gelişen felsefe, bilim ve sanat görüşüdür.

I/İ

 

Islahat: Düzeltme veya iyileştirme çalışmaları anlamına gelir.


İhracat: Dış satım,bir ülkeden başka bir ülkeye mal ve hizmet satılmasıdır.

 

İhtilal: Mevcut devlet düzenini yıkmak için başlatılan halk ayaklanmasına verilen addır.

 

İkta: Belirli ölçülerdeki bir arazinin hizmet karşılığı olarak bir kimseye verilmesidir.Selçuklu ve Osmanlılarda uygulanmıştır.Osmanlılarda Tımar Sistemi adıyla anılır.

İktisat: Ekonomik olayların kanunlarını ortaya koyan iktisat bilimi geçmişteki olayların iktisadi sebeplerinin anlaşılması konusunda tarihçilere ışık tutar.

İlk Çağ: Yazının bulunmasıyla başlayıp (M.Ö. 4000-3500) Kavimler Göçüne kadar sürer (M.S. 375).Bazı tarihçilere göre ise, Batı Roma İmparatorluğunun yıkılışına kadar sürer (M.S. 476). En uzun süren çağ olarak bilinir.

İlmiye sınıfı: İlmiye sınıfı, Ehl-i şer ya da Ulema (Alimin çoğulu Ulema), Osmanlı'da hukukçu, öğretim üyesi ve din adamlarının oluşturduğu zümredir.

Bu zümrenin görevleri adalet hizmetleri, eğitim ve yargı görevlerini kapsamaktadır. Osmanlı Devleti'nin ilk dönemlerinde ve Osmanlı'dan önceki İslam devletlerinde şeyhülislam resmi bir anlam ifade etmemiş, resmi kullanımı ilk olarak Fatih Sultan Mehmet döneminde olmuştur.Zamanla üst düzey yöneticilerin istismarıyla bilimsel özelliğini yitirmiş ve bu sınıfın önde gelenlerinin çocukları iyi mevkiilere gelir olmuştur. Niteliklerine bakılmaksızın aile üyelerinin atanması sonucunda, 18. yüzyılda artık ilmiye sınıfı tüm reformlara karşı çıkan,kendini yenilemekten uzak, gelişen bilim ve hukuk konusunda çağının gerisinde bir konuma gelmiştir.

İltihak: Bir bölgenin ya da ülkenin kendi isteği ile başka bir devlete katılmasıdır.

 

İnkılâp: Bir devletin yaşam koşullarını ve kurumlarını hızlı bir şekilde değiştirmektir.Bir halden başka hale dönüşme, biçim değiştirme, devrim anlamına gelir. Diğer taraftan, inkılap, toplumların çeşitli alanlarda, toplumun ihtiyaçlarına göre birtakım düzenlemelerle birlikte yeni bir düzen getirmesidir. Atatürk inkılapçılığı; toplumsal ihtiyaçları karşılamak için kurallar koymayı, düzenlemeler yapılırken izlenecek yol ve yöntemler belirlemeyi öngörür.

İstanbul'un Fethi( 1453 ): 1451 Yılında 2. Murat'ın ölümüyle tahta geçen oğlu 2. Mehmet, Bizans'ı Osmanli Devletinin Rumeli'de ilerlemesine ve büyümesine engel görüyordu. Bu engeli ortadan kaldırmak için İstanbul'un alınması gerekiyordu.Ayrıca İstanbul'un fethini gerekli kılan bazı nedenler vardı,bunlar:

*Bizans'ın, Anadolu Beyliklerini Osmanlı Devletine karşı kışkırtarak, Anadolu'daki Türk siyasi birliğini bozmaya çalışması,

*Bizans'ın, Osmanlı Şehzadelerini kışkırtarak, Osmanlı Devletin'de taht kavgalarına neden olması,

*Anadolu ve Rumeli toprakları arasındaki, bağlantının sağlanabilmesi için,

*Bizans'ın, Avrupa - Hristiyan dünyasını kışkırtıp, Haçlı seferlerine zemin hazırlaması,

*Bölge ticaret yollarının ve kazançlarının, ele geçrilmesi için,
İstanbul'un fethi gerekiyordu.

2. Mehmet, bu nedenlerle, İstanbul'un fethi için hazırlıklara başladı. Önce Karamanoğulları ile anlaşarak, Anadolu'daki güvenliği sağladı.Anadolu Hisarı'nın karşısındaki Rumeli Hisarını ( Boğazkesen ) yaptırdı. Böylece, Bizans'a Karadenizden gelecek yardımları engelleyebileceği gibi, Anadolu'dan Rumeliye geçebilecekti.

Bundan sonraki hazırlıklar; büyük çaplı topların döktürülmesi,Edirne'de ordunun hazırlanması , Balkanlar'dan gelecek yardımın engellenmesi için, gerekli önlemlerin alınması, olmuştur.

Bu hazırlıklardan sonra, Osmanlı ordusu 6 Nisan 1453 Tarihinde İstanbul'u kuşattı. 18 Nisan'a kadar top ateşi ile surlar yıkılmaya çalışıldı. 20 Nisan'da denizlerde mücadele başladı. Ancak Haliç'in ağzının zincirlerle kapatılmış olması nedeniyle Osmanlı donanması Haliç'e giremedi. Oysa Bizans'a yardıma gelen Venedik , Papalık ve Ceneviz gemileri Osmanlı Donanmasını yararak haliç'e girmişti. 2. Mehmet, tüm bu gelişmeler üzerine 22 Nisan gecesi gemileri , yağlı kazıklar üzerinden karadan ( kasımpaşa sırtlarından ) Haliç'e indiritti.
Devamı için Bakınız>>>http://tarih-egitim.blogspot.com/2009/01/istanbulun-fethi.html


İstizah: Milletvekilleri tarafından bir meselenin açıklığa kavuştu­rulması gayesiyle, başbakan veya bakanlardan birinin cevaplan­dırması için verilen ve sonunda soruşturma yapılması istenebilen soru.Gensoru.

İthalat: Bir ülkeye yabancı ülkelerden mal,eşya ve benzeri ekonomik unsurların girişi.Dış alım.

İtilaf(Anlaşık): Avrupa’da İngiltere, Fransa ve Rusya’nın Almanya ve müttefiklerine karşı oluşturduğu güç birliğidir.

 

İttifak: Almanya-Avusturya-Macaristan ve İtalya’nın, İngiltere ve müttefiklerine karşı oluşturduğu güç birliğidir.

 

İttihat(Birleştirme): Birlikte hareket etme. Osmanlıda,dağılmakta olan Osmanlı imparatorluğunu bir arada tutma düşüncesidir.

İttihat ve Terakki: İttihat ve Terakki Cemiyeti (Osmanlı Türkçesi: إتحاد و ترقى) (Güncel Türkçesi: Birlik ve İlerleme Derneği), Osmanlı Devleti'nde 1908 Devrimi'ne önayak olan ve 1908-1918 arasında - kısa kesintilerle - devlet yönetimine hakim olan siyasî örgüt. Batı dillerinde daha çok Jön Türkler (Fransızca: Les Jeunes-Turcs, Genç Türkler) olarak adlandırılır.
Sonradan İttihat ve Terakki Cemiyeti adını alan hareket, II. Abdülhamit'e karşı mücadele etmek amacıyla yurt içinde ve yurt dışında örgütlenen iki veya daha fazla grubun birleşmesiyle oluşmuştur.
Sonradan İttihat ve Terakki Cemiyeti adını alan hareket, II. Abdülhamit'in rejimine karşı mücadele etmek amacıyla yurt içinde ve yurt dışında örgütlenen iki veya daha fazla grubun birleşmesiyle oluşmuştur.

Yurt içinde İTC'nin ilk nüvesini 1889'da Askeri Tıbbiye Mektebi'nde kurulan İttihad-ı Osmani Cemiyeti adlı gizli örgüt oluşturdu. Bu örgütü İshak Sükûti (1868-1902), İbrahim Temo (1865-1939), Abdullah Cevdet (1869-1932), Mehmed Reşid ve Hikmet Emin adlı beş öğrenci kurdu. Örgütün bazı üyeleri tutuklandı, bazıları ise Paris'e kaçtı ve anayasa taraftarı diğer Osmanlı muhacirleriyle biraraya geldiler.

Ahmet Rıza beyin önderliğindeki bu grup Osmanlı İttihat ve Terakki Cemiyeti adlı örgütü kurdu ve 1895'ten itibaren Osmanlıca ve Fransızca yayımlanan Meşveret adlı gazeteyi çıkarmaya başladı. 1896'da yapılan kongrede, daha liberal ve İngiliz yanlısı görüşleriyle tanınan liberal Mizan gazetesinin editörü Mizancı Murat Bey cemiyet başkanlığına getirildi. 1897 başlarında İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin merkezi Cenevre'ye taşındı.

Kaynak: 
1. (İngilizce)Zürcher, Erik J. (1997 (3. baskı)). Turkey:A Modern History. Londra: I. B. Tauris. s.91-94. 
2. http://tr.wikipedia.org/wiki/%C4%B0ttihat_ve_Terakki

 J

Jeopolitik: 1.Coğrafya, ekonomi, nüfus vb.nin bir devletin politi­kası üzerindeki etkisi, 2.Bir devlette, bir bölgede uygulanan politikayla o yerin coğrafya­sı arasındaki ilişki, 3.Bir devletin saldırgan nitelikteki genişlemesini, ekonomik ve siyasi coğrafya açısından haklı kılmaya yönelik siyasi öğreti.

Jön Türkler: Osmanlı İmparatorluğu'nda XIX. yüzyılın ikinci yarısında meşruti bir hukuk düzeni kurmak, Kanun-ı Esasi ilanıyla serbest seçimlere gitmek ve böylece kurulacak meclise, millet ve memleketin geleceğini teslim etmek fikrini savunan imparatorluğun kurtuluşunun da ancak bu şekilde olabileceğine inanan kişilere verilen ad.

Jön Türk (Fr. Jennes Turcı) adı, ilk defa Mustafa Fazıl Paşa'nın yayınladığı bir mektupta kullanıldı. Daha sonra Namık Kemal ve Ali Suavi tarafından da benimsenerek Yeni Osmanlılar karşılığı olarak kullanıldı. Birinci ve İkinci Meşrutiyet'i hazırlayan ve Osmanlı İmparatorluğu'nda değişiklikler yapılmasını isteyen, bütün ihtilalciler için kullanılmıştır.

1865'te İstanbul'da kurulan, Yeni Osmanlılar Cemiyeti, Jön Türk hareketinin öncüsü sayılır. Cemiyetin kurucuları: Sağır Ahmed Bey'in oğlu Mehmed Bey, Komiser Nuri, Kayazade Reşad, Suphi Paşazade Ayetullah ve Namık Kemal'dir. Kısa zamanda Şinasi, Ziya Paşa, Ali Suavi, Ebüzziya Tevfik, Mir'at Mecmuası sahibi Refik ve Agah efendilerin katılmasıyla gelişti.

Cemiyetin faaliyete geçmesi, Mısırlı Prens Mustafa Fazıl Paşa'nın, Paris'ten Sultan Abdülaziz'e gönderdiği Fransızca ariza ile başladı. Bu arizada Meşrutiyet'in ilanı Sultan Abdülaziz'den rica ediliyordu. Ariza, Namık Kemal, Ebüzziya Tevfik ve Sadullah beyler tarafından Osmanlıca'ya çevrilerek Tasvir-i Efkar Gazetesi mensupları tarafından halka dağıtıldı. Bunun üzerine sadrazam Ali Paşa, Ziya Bey'i Kıbrıs mutasarrıflığına, Namık Kemal'i de Erzurum vali muavinliğine tayin etti. Ziya Paşa ve Namık Kemal, kısa bir süre sonra, Prens Mustafa Fazıl Paşa'nın davetine uyarak, Fransız bandıralı bir vapurla Paris'e gittiler (17 Mayıs 1867).

Cemiyet üyelerinden Kayazade Reşad, Menapirzade Nuri, Çapanoğullarından Agah, Sağır Ahmed Beyzade Mehmed Bey ve daha önce Kastamonu'ya sürgün edilen Ali Suavi Efendi de aynı tarihte Paris'e hareket ettiler. Mısır Hıdivliği yüzünden İstanbul'a karşı kindar olan Prens Mustafa Fazıl Paşa, Paris'e gelen bu ihtilalcilerin koruyuculuğunu üstlendi.

Ali Suavi Bey "Muhbir", Namık Kemal ile Ziya Paşa "Hürriyet" gazetelerini yayımlamaya başladılar.

Bu yayın organlarında savunulan başlıca düşünceler şunlardır:

1-Osmanlı Devleti'nde meşruti idareyi kurmak;

2-0smanlı Devleti idaresinde bulunan bütün fertlerin hak, hürriyet ve eşitliklerini kanunların teminatı altına almak.

Sultan Abdülaziz'in Fransa seyahatinde Marsilya'da Sultan'dan af dileyen Prens Mustafa Fazıl Paşa, Ali ve Fuad paşalarla barışarak İstanbul'a döndü. Adliye ve Maliye nazırlıklarına getirilen Mustafa Fazıl Paşa, yurtdışındaki Jön Türklerden desteğini çekti. Bunun üzerine Jön Türkler, aralarındaki görüş ayrılıklarının da etkisiyle dağılmak zorunda kaldılar.

Ali Paşa'nın sadareti zamanında, altı ay kadar Viyana'da kalan Namık Kemal, Zaptiye nazırı Hüsnü Paşa'dan aldığı izinle 1871'de İstanbul'a döndü. Agah Efendi'nin dönüşü de bu tarihtedir. Reşad ve Nuri beyler 1872'de, Sağır Ahmed Beyzade Mehmed Bey 1874'te, Ali Suavi ise 1876'da İstanbul'a geldiler.

Yeni Osmanlılar Cemiyeti'nin fiilen dağılmasından sonra, Jön Türklerden bazıları yeniden devlette görev aldılar. Namık Kemal arkadaşlarıyla birlikte "İbret" Gazetesi'ni çıkardı (14 Haziran 1872). 1872 yılının Ağustos ayında sadarete getirilen Midhat Paşa, iki buçuk aylık iktidarı sırasında Jön Türkleri etrafına topladı. Midhat Paşa azledildikten 4 yıl sonra (1876) Fatih, Bayezid ve Süleymaniye medreseleri öğrencileri, Midhat Paşa'yı tekrar sadrazam yapmak için ayaklandılar, ancak başarılı olamadılar. Midhat Paşa, Meclis-i Vükela'ya getirildi. Sonra da Şura-yı Devlet reisi oldu.

Bu arada Serasker Hüseyin Avni Paşa, Mütercim Rüştü Paşa, Midhat Paşa ile birlikte Harbiye Mektebi nazırı Süleyman Paşa'nın hazırladığı askeri kuvvetlerle, Şeyhülislam Hasan Hayri Efendi'nin verdiği fetvaya istinaden Saray kuşatılarak, Sultan Abdülaziz hal 'edildi (10 Haziran 1876); 5 gün sonra da ölümü vuku buldu. Harbiye nezareti binasında Sultan Murad'a biat edildi. Ancak Murad'ın akıl hastalığı ortaya çıkınca Midhat Paşa'nın Meşrutiyet'in ilanı için vaad aldığı Veliaht Abdülhamid Efendi tahta çıkarıldı. Üç ay sonra sadarete getirilen Midhat Paşa, Ziya Paşa ve Kemal beylerle birlikte hazırladıkları Kanun-ı Esasi ilan edildi (23 Aralık 1876).

Meclis-i Mebusan açılışından kısa bir süre sonra II. Abdülhamid tarafından kapatıldı. Bu gelişme, Yeni Osmanlılar Cemiyeti'nin de sonu oldu.

Sultan Abdülaziz devrinde mutlakiyet idaresine karşı verilen mücadele, yurt içi ve yurt dışındaki ilk Jön Türk hareketini teşkil eder. 1878 yılından, İkinci Meşrutiyet’in ilanı olan 23 Temmuz 1908 tarihine kadar yurt içi ve yurt dışındaki mücadeleler de İkinci Jön Türk hareketi adını alır.

4 Şubat 1902'de Paris'te toplanan Birinci Jön Türk Kongresi, Fransız senatörü La Feuvre Contalis'in evinde çalıştı. Mısır, Kıbrıs ve Bulgaristan'dan gelen değişik milliyetler ve dinlerden delegeler, aralarındaki görüş ayrılıklarını tekrarlayarak dağıldılar. Bu kongreden beklenilen sonuç elde edilemedi.

İkinci Jön Türk Kongresi, 27- 28- 29 Aralık 1907 günlerinde Paris'te toplandı. Bu kongreye İttihad ve Terakki Cemiyeti ile Prens Sabahattin Bey'in, Teşebbüs-i Şahsi ve Adem-i Merkeziyet Cemiyeti ve Ermeni Taşnaksutyan Komitesi katıldılar. Toplantı sonunda yayınlanan beyannamede en çok Müslümanların, Abdülhamid rejiminden zarar gördüğü, kötü yönetimin sorumluluğunun Müslümanlar üzerine atılmaması gerektiği belirtilmiştir.

İhtilalci bir ortam içerisinde yapılan kongre şu kararları almıştır:

1-İran Mebusan Meclisi'ne bir dostluk telgrafı çekilmesi;

2-0smanlı ülkesi içerisinde teşkilatı olan cemiyetlerin gizli ve devamlı bir müşterek icra komitesi kurmaları;

3-Makedonya'daki çetelerin halka dokunmadan yalnız hükumete karşı mücadeleye çağırılmaları;

5-Davaya ihanet edenlerin ikinci maddede anılan komitece cezalandırılması;

6-İhtilalci yayınlar yapılarak bunların her seviyedeki kişilere

ulaştırılması;

7-Gelecek kongrenin 1908 yılında toplanması.

Jön Türklerin bundan sonraki faaliyetleri içerisinde Ahmed Rıza Bey'in de bulunduğu İttihad ve Terakki Cemiyeti bünyesinde devam etmiştir. 

Jurnal: Biriyle ilgili olarak yetkililere verilen kötüleme, kovlama yazısı.Yaşananların günü gününe yazıldığı defter, günlük.Gazete.
K

Kabotaj: Bir ülkenin, iskele veya limanları arasında gemi işletme işi, (Örn:Türk kara sularında,Türkiye'deki akarsu ve göllerde gemi bu­lundurma,bunlarla gidiş-geliş ve taşıma yapma hakkı.)


Kadı: İslam ülkelerinde adalet işlerine bakan yargıç.

Kafes Usulü: I. Ahmet devrinde "Sancağa Çıkma" geleneğinin kaldırılma­sı şehzadelerin tecrübesizliğini de beraberinde ge­tirmiştir. Sancağa çıkma geleneğinin kaldırılması “Ekber ve Erşed” sisteminin bir sonucu olmuştur. Zira şeh­zadelerin öldürülmesinin yasaklanmasından sonra onların sancaklara gönderilmeleri devlet için tehlike arz etmiştir.Sancak bölgelerinde güçlenen şehza­delerin isyanlarını önlemek için merkezde kontrol altında tutulmuştur. “Kafes Usûlü” uygulamasına geçilmiştir. Bu usul şehzadelerin tecrübesiz ve bunalımlı yetişmesine yol açmış, duraklama dönemine girilmesinin en önemli iç sebeplerinden biri olmuştur. Ancak, taht kavgalarının önüne geçilmiştir.

Kaldırımcı: Yol yapımından sorumlu olan esnaf.İşlerini genellikle götürü usülde yaparlar ve kullandıkları taşların temin edilmesini ve taşların kesim işlerinide kendileri yaparlardı.

Kaldırımcı Kethüdası: Götürü usülde taş döşeyerek yol yapan kaldırımcı esnafının yaptığı işi denetliyen ve ölçümleme yaparak yapılan yolun bedelini tesbit edip,parasını kaldırımcı esnafına ödeyen kişi.

Kalfa: Saraylarda ve büyük konaklarda halayıkların (Cariye) başı olan kadın.Padişah tarafından tayin edilirler,sarayda kendilerine ayrılan yerde otururlar ve sarayın iç hizmetlerinde çalışan cariyelere buyruk verirler ve özel günlerde cariyelerden farklı giyinirlerdi.

Kalyon: Yelkenle ve kürekle yol alan savaş gemilerinin en büyü­ğü

Kapı Ağası: Padişahın sarayındaki akağaların en büyüğü.

Kapıkulu: Osmanlı devletinde Padişahın kumandası altındaki piyade ve süvari sınıfından olan ve bahşiş ve ulufe ile geçinen askerler.

Kapıkulu Sistemi: Osmanlılarda yönetim ve askerlik görevlerinin yerine getirilmesinde gerekli olan insanları yetiştirmek için kurulan sistemin adı Kapıkulu Sistemi’dir.

Kapitalizm: Ekonomik sistem. Bu sistem de kâr ana amaçtır. Bu toplumda egemen sınıf burjuvalardır.


Kapitülasyon: Bir devletin bir başka devlete çeşitli alanlarda tanıdığı haklar ve ayrıcalıklar.
Fransa ile 1535 tarihinde bir antlaşma imzalandı.
Fransa'ya Kapitülasyonların Verilmesinin Siyasal Nedenleri
1. Kanuni'nin, Avrupa'da Şarlken'e karşı giriştiği mücadelede, Fransa'yı yanına çekmek istemesi.
2. Kanuni'nin, Avrupa Hristiyan birliğini parçalamak istemesi.
3. Kanuni'nin, Coğrafi Keşifler nedeniyle canlılığını yitiren Doğu Akdeniz ticaretini canlandırmak istemesi.
4. Avrupa'da bir bağlaşık elde etmek isteği.

Kaptan-ı Derya: Donanmanın başı,deniz kuvvetleri baş kumandanı.

Karlofça Antlaşması (1699): Osmanlı Devletinin batıda toprak kaybettiği ilk antlaşmadır.Avusturya, Lehistan, Venedik ve Osmanlı Devleti arasında imzalandı.Bazı maddeleri;

   1. Temeşvar ve Banat Yaylası dışında kalan bütün Macaristan ve Erdel Avusturya'ya verildi.
   2. Hırvatistan'ın bir bölümü Avusturya'ya verildi; Sava ırmağı sınır oldu.
   3. Podolya ve Ukrayna Lehistan'a verildi.
   4. Dalmaçya kıyıları ve Mora, Venedik'e verildi. Korint Osmanlılarda kaldı.
   5. Antlaşmanın süresi 25 yıl olacak ve Avusturya'nın garantisinde bulunacaktı.

Kasr-ı Şirin Antlaşması (1639): Osmanlı-İran (Safavi) arasında yapılan antlaşmadır.
1. Azerbaycan ve Revan İran'a bırakıldı.
2. Bağdat Osmanlı Devleti'ne bırakıldı.
3. Zağros Dağları iki ülke arasında sınır oldu.
Bu antlaşma ile XVII. yüzyıl Osmanlı-İran savaşları sona erdi ve bugünkü Türkiye-İran sınırı büyük ölçüde çizildi.

Kassam: Mirasçılar arasında terekeyi paylaştıran ve yetimlerin mirasını koruyan ve idare eden şer’i memur, mahkeme-i şer’iyye memurudur. İslam Hukuku nda ve genel anlamıyla kassam; miras davalarında bizzat dava yerine giderek gerekli tahkikatı yapıp ihtilaf hakkında bir neticeye vardıktan sonra davayı hükme bağlayan ve ev, tarla, arsa gibi gayr-ı menkulleri varisler arasında taksim eden memura denir. Aynen kadıda aranan şartlar kassamda da aranmaktadır. Tanzimat’tan sonra kassamlık görevi kaldırılmıştır.

Katedral: Büyük kilise

Katolikler: Hristiyanlıkta bir mezhep.Başındaki kişiye Papa denir. Dinsel merkezi Roma'dır.

Kavimler Göçü: Çin baskısından kaçan Kuzey Hunları, M.S. 375'de Batı'ya göç etmeye başladılar. Hun göçleri sonunda Karadeniz'in Kuzeyi'ndeki Germen,Slav gibi kavimler Batı'ya göç etti.Doğu Avrupa'ya Germen kavimlerinin göçü sonucunda , Roma İmparatorluğu, M.S. 395 tarihinde, Doğu ve Batı olmak üzere ikiye ayrıldı.

Kazasker: Kazasker ya da Kadıasker Osmanlı Devleti'nde şeri ve örfi davalara bakan askeri hakim.
Kazasker idari bir görev olup, kelime anlamı Kadı ve Asker kelimelerinin birleşmesinden oluşmaktadır. Kazaskerlerin kıyafeti ilmiye kıyafeti olup, bu mesleğin en yüksek mertebelerinden biridir. Kazaskerler Divan-ı Hümayun'un tabiî azasıydı. Şeyhülislamlar divanda bulununcaya kadar divandaki şeri meseleler, kazaskerler tarafından hallolunurdu. Divan toplantılarinda veziriazamın sağında vezirler solunda da kadıaskerler yer almaktaydı.

Kazasker 1480 tarihine kadar bir tane iken, bu tarihten sonra Rumeli ve Anadolu kazaskerlikleri ismiyle ikiye ayrılmıştır. Rumeli kazaskerliği rütbe olarak daha yüksektir.

Kazaskerler, 16. yüzyılın ikinci yarısına kadar müderris ve kadıların tayininde vezir-i azamlara arz ve delalette bulunurken, sonraları bu görev şeyhülislamlara verilmiştir. Muayyen maaşlı müderris ile kaza kadılarının tayinleri ise kazaskere bırakılmıştır.

Kazaskerlerin tayinleri, 17. yüzyıla kadar veziriazamların padişahlara arzı ile yapılırdı. Şeyhülislamlar bu tarihten itibaren vezir-i azamların onayıyla, kazaskerlerin tayinlerini padişaha arz etmeye başlamıştır. Kazaskerlerin görev süreleri iki yıl iken, 17. yüzyıldan sonra bir yıl olmuştur. Buna ek olarak, kazasker olan biri aynı makama tekrar tayin edilebilirdi. Kazaskerlik Osmanlı Devleti'nin sonuna kadar devam etmiştir. Ayrıca kazaskerlere bağlı kadılar olağanüstü durumlarda avarız adı verilen vegileri toplamakla da yükümlüdür.


Kervansaray:Anadolu selçuklularının ,kervanların konaklaması için yaptığı yerler.

Kimya: C14 (Karbon 14) metodunu kullanarak tarihi eserlerin,eski kullanılmış araç ve gereçlerin yaşları,hangi döneme ait oldukları hakkında bilgi verir.Bu yöntemle Tarih bilimine yardımcı olan bir bilim dalıdır.

Konfederasyon: Egemenliklerini, hukuk yapılarını, başkanlıklarını ve uluslararası kişiliklerini koruyarak ortak bir amaç için antlaşmayla birleşmiş bağımsız devletlerin oluşturduğu topluluktur.

 

Koloni: Bir ülkenin sınırları dışında işgal ettiği ve yönettiği yer. Daha çok ticari amaçlıdır. Ticaret yapmak amacıyla oluşturulan merkezler.

Kronoloji: Takvim bilimidir. Tarihi olayların oluş sırasını verir.

Kurgan: Tümülüslere Türkistan’da verilen ad.

 

L

Lahit: Taş veya mermerden oyma mezar

Laiklik: Din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması, devlet düzeninin ve hukuk kurallarının dine değil, akla ve bilime dayandırılması, fakat kimsenin inancına,inancını yaşamasına ve vicdan hürriyetine karışılmamasıdır.

Lala: Osmanlı İmparatorluğu zamanında sadrazamlar hakkında "Atabey" karşılığı olarak kullanılan bir tâbir olduğu gibi, şehzâdelerin mürebbilerine de bu ad verilirdi.

Saraya alınan acemilerin terbiyesine memur edilenler. * Eskiden büyük memurlarla zenginler de çocuklarının terbiyesine bakmak üzere "lâla" istihdam ederlerdi. Lâla, görünüşte hizmetkâr vaziyetde idiyse de, terbiyesi kendisine havale olunan çocuğa karşı âmir yerinde bulunur; esasen yaşlı ve kâmil insanlardan seçildikleri için çocuklar da kendisine bir mürebbi, bir hoca gibi tâzim ve hürmet ederlerdi.


Liberalizm: Kişisel özgürlükleri konu alan ekonomik ve siyasi
görüş. Liberal demokrasi


Lonca: Osmanlı Devletinde, esnaf ve sanatkârların bağlı bulunduğu kuruluştur.
M

Mahlas: Eskiden bir şiirin son beytinde kullanılması adet olan,şairlerin kullandığı takma ad.

Maksem: Su dağıtma sandığı ve lüleler yardımıyla suyun çevredeki çeşmelere ve diğer yapılara dağıtımının yapıldığı yer.

Maliye Nazırı: Osmanlılarda devletin gelir ve giderlerinin tutulduğu maliye teşkilatının yöneticisi.

Manda: Yabancı bir devletin güdümü altına girmek, egemenlik kaybı.

Maslak: Ana su isale hattının kollara ayrıldığı yer.

Medrese: Gelenek ve görenekçi usullerle eğitim yapan ve özellikle din ve hukuk adamı yetiştiren ve genellikle külliye şeklindeki camilerin bünyesinde yer alan ve bir avlu etrafına dizilmiş çok sayıda odadan oluşan okul.


Meşrutiyet: Bir devletin başta bulunan hükümdar ile halkın temsilcilerinden oluşan meclis tarafından birlikte yönetilmesidir. Meclisli krallık.Osmanlı Devleti 1876'da I.Meşrutiyet'e 1908'de II.Meşrutiyet'e geçmiştir.

Mevkufat: Bir zaman için tutulup alı konulmuş olan mal yada para.Bir şeyin gelirinden artıp hazineye mal edilen para.Bu görevi yerine getiren kişilerede mevkufatçı denirdi.

Mevlevihane: Mevlevilik tarikatına bağlı olanların, tarikat kurallarına göre toplandıkları ve içinde özel odaları ve tören yerleri bulunan bina.

Mısır Seferi: Yavuz Sultan Selim'in İran seferi sırasında Şah İsmail ile Memlüklüler Osmanlı'ya karşı bağlaşma yapmıştı.Yavuz, 1516 yılında Mısır üzerine sefere çıktı. 1516 yılında Mercidabık Savaşı ile Memluk ordusu bozguna uğratıldı. Mercidabık zaferi ile Osmanlı Devleti, Suriye ve Filistin'i ele geçirdi. Yavuz Sultan Selim, 1517 yılında tekrar Mısır seferine devam etti.Memlük devletiyle yapılan 1517 Ridaniye Savaşını da kazanarak bu devlete son verdi.Böylece Halifelik Osmanlıya geçti.Kutsal Emanetler İstanbul'a getirildi.Osmanlı Devleti İslam Dünyasının liderliğini devraldı.

Milliyetçilik: İnsanların ait oldukları milletin yaşanılan dönemde ve gelecekte varlığını ve birliğini sürdürmesi ve yücelmesi için diğer bireylerle ortak çalışma bilincine sahip olmasıdır.

Mitoloji,Mit: Mitoloji bir din veya bir halkın kültüründe tanrılar, kahramanlar, evren ve insanın yaratılışına dair tüm sözlü ve yazılı efsane birikiminin ve bu efsanelerin doğuşlarını, anlamlarını yorumlayıp, inceleyen ve sınıflandıran bilim dalının adıdır.

Molla: Büyük kadı, kadı'nın bir üst derecesi,eyalet kadısı.

Monarşi: Devletin bir aile veya soy içerisinden seçilen tek kişi tarafından yönetilmesidir. 

Mukataa: Osmanlılarda,gelirleri doğrudan hazineye ayrılan topraklardı.

Mutasarrıf: Osmanlı yönetimindeki sancakların ( Vilayet ile kaza arasındaki yer.) en büyük mülki ve idari amiri. Derece olarak kaymakamdan büyük validen küçüktürler.

Müsadere: Osmanlılarda ölen devlet adamlarının malına el koyma geleneğidir.

Mütareke (Ateşkes): Antlaşma yapılıncaya kadar çarpışan tarafların silahlarını susturmasıdır.
N

Naip: Küçük yaştaki hükümdarlara vekâlet eden, birinin yerine vekil olarak geçen.


Nakkaş: Binaların duvar ve tavan gibi yerlerine ve kitaplar süslemeler yapan resimci,süsleme ustası.

Nalıncı: Hamam gibi ıslak zeminlerde giymek için tahtadan yapılan yüksek tabanlı bir çeşit terlik olan nalın'ı (Takunya) imal eden kişi.

Namazgah: Açıkta namaz kılmak için hazırlanmış yer.

Nazır: Osmanlılarda bir idare bölümünün yada kurumun başında bulunan görevli.Osmanlılarda bakan.

Nişancı: Osmanlı devletinde Padişah kaynaklı her türlü yazıya,padişahın imzası olan nişanını koyan veya padişahın tuğrasını çeken divanı hümayun üyesi memur.

Nom: Eski Mısır’da yerleşim yeri. Kent, şehir.

Nümizmatik(Nümismatik): Eski paraları inceleyerek,toplumların ekonomik yapısı hakkında bilgi veren bilim dalı.


O/Ö

Ocaklık: Osmanlılarda bu hakka sahip olanlar, öldüklerin­de miras hakkı söz konusu olan topraklar idi. Kale muhafızlarına ve tersane giderlerine ayrılmıştır.

Oligarşi: Siyasal iktidarın birkaç kişilik küçük bir grubun, bir ailenin veya sosyal bir sınıfın elinde bulunduğu yönetim şeklidir.

Onomastik: İsim bilimidir. 

Orta Çağ: Kavimler Göçünden (375), (Bazı tarihçilere göre,Batı Roma İmparatorluğu'nun yıkılışından (476) başlar) İstanbul'un Türkler tarafından fethine kadar (1453) süren çağdır.

Ortodokslar: Hristiyanlıkta bir mezheptir.Başındaki kişiye Patrik denir. Merkezi İstanbul'dur.

Osmanlıcılık: Osmanlı imparatorluğu sınırları içinde yaşayan herkesi din, ırk ve mezhep ayrımı gözetmeksizin “Osmanlı” sayma düşüncesidir.

Otlukbeli Savaşı (1473): Osmanlılar ile Akkoyunlu Devleti arasında Anadolu'da egemenlik kurma mücadelesi bulunmaktaydı.Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan Karakoyunlu Devleti'ni yıkarak, Sivas'a kadar gelmişti.Candaroğulları ve Karamanoğlu beyleri de Uzun Hasan'a sığınmıştı.1473 tarihinde yapılan Otlukbeli Savaşı ile Fatih Sultan Mehmet döneminde Osmanlı, Akkoyunlu Devleti'ni yenilgiye uğratmıştır.

Otuz Bir Mart Olayı (31 Mart Olayı):
31 Mart Olayı'nın Çıkmasında Etkili Olan Olaylar nelerdi?
1. İttihat ve Terakki Partisi'nin iktidarı yeterince ele geçirememesi
2. Ahrar Partisi'nin meşrutiyet karşıtı çalışmaları
3. Volkan Gazetesi ve İttihad-ı Muhammedi derneğinin meşrutiyet karşıtı çalışmaları
4. Halkın meşrutiyete ve gayrimüslimlerle olan eşitliğe sıcak bakmamaları
5. Ordudan atılan Meşrutiyet karşıtı subayların kışkırtması
6. Bulgaristan'ın 5 Ekim 1908'de bağımsızlığını ilan etmesi
7. 6 Ekim 1908'de Avusturya'nın, Bosna-Hersek'i işgali

31 Mart Olayı Nasıl Oldu?
Volkan Gazetesi başyazarı Hasan Fehmi 6 Nisan 1909'da öldürüldü.
Cenazesi meşrutiyet karşıtı gösteriye dönüştü.
Gösteri giderek isyana dönüştü.
İsyan Selanik'te duyulunca, Hareket Ordusu adındaki birlik İstanbul'a hareket etti.
Hareket Ordusu'nun kurmay başkanı Mustafa Kemal'di.
İsyan 24 Nisan 1909'da bastırıldı.

31 Mart Olayı'nın Sonuçları
1. II. Abdülhamit tahttan indirildi ve yerine V. Mehmet Reşat geçti.
2. Padişah'ın yetkileri kısıtlandı, meclisin yetkileri artırıldı.
3. Mustafa Kemal ilk kez bir siyasi olaya karışmış oldu.

Öğretici Tarih: Tarihi olaylardan ders almak ve liderleri örnek alarak yönlendirici rol oynamak amaçlanır.

Öşür: İslam devletlerinde Müslümanlardan alınan toprak vergisi 

Özel Tarih: Sadece bir devlet ya da milletin siyasi ekonomik ve kültürel tarihini inceler.
Örneğin: Türkiye Cumhuriyeti Tarihi

Özerklik: Bir topluluğun kendisini bazı koşullar altında idare
etme hakkı. Genelde ana devlete bağlı fakat kendi kurallarını da uygulayabilme özelliği.

 

 P

Paleografya: Toplumların eskiden kullandıkları yazıları inceler. (Mısır hiyeroglifi, Sümerlerin çivi yazısı, Türklerin Orhun ve Uygur abideleri gibi) Bu bilim dalı tarih öncesi dönemlerin aydınlatılmasında etkili değildir.

Pangermanizm: Bütün Germen kavimlerini birleştirme politikası.

 

Panislamizm: Tüm Müslümanları birleştirme düşüncesi


Panslavizm: Tüm Slavları birleştirme düşüncesi


Pantürkizm: Bütün Türkleri birleştirme düşüncesi


Papa: Katolik Hıristiyanların dini lideri


Papirüs: Eski Mısır’da kamıştan yapılan bir tür kâğıt

Pasarofça Antlaşması (1718): Osmanlı Devleti ile Avusturya arasında imzalanan bu antlaşma ile :
1. Yukarı Sırbistan, Belgrat, Sırmiyum, Batı Eflak ve Banat Yaylası (Temeşvar) Avusturya'ya bırakıldı.
2. Venedik'ten alınan Mora ve Grit Osmanlılarda kaldı.
3. Arnavutluk ve Dalmaçya kıyılarındaki bazı kaleler Venedik'e verildi.
Antlaşmanın Önemi :
1. Osmanlı Devleti, Batı'nın üstünlüğünü tamamen kabul etti ve toprak kurtaramayacağını anladı.
2. Osmanlılar, Ortodoksları koruma görevini son kez yerine getirdi.
3. İngiltere ve Hollanda'ya verilen ayrıcalıklar Kapitülasyona dönüştürüldü.
4. Pasarofça Antlaşması'nın yarattığı barış ortamında Lale Devri'ne girildi ve ilk defa Batı tipinde ıslahatlara gidildi.

Paşmaklık: Osmanlılarda padişahların kızlarına, anneleri­ne ve ailelerine ayrılan topraklardır.

Patrona Halil İsyanı: Lale Devri'nde Avrupa tarzında yapılan ve Nevşehirli Damat İbrahim Paşa'nın kişiliği ile özdeşleştirilen ıslahatlar, ulemadan ve yeniçerilerden bir takım kişilerin çıkarlarına ters düşmüştü. Lale Devri ile birlikte artan Lüks yaşantı, fakir halkın tepkisine yol açmıştı.O yıllarda İran ile yapılan savaşlar da devam etmekteydi.Sadrazam Damat İbrahim Paşa'nın İran seferine gitmek istememesi, ona karşı olanlara bulunmaz bir fırsat vermiş, Bayezit Hamamı tellaklarından Patrona Halil ve Muslu Beşe ismindeki iki Arnavut önderliğinde bir grup 1730 yılında isyana başlamışlardı.Vergilerden şikayet eden halk ve İran Seferi'ne katılmak istemeyen Yeniçeriler de isyana katılınca, isyan giderek büyümüş, saraya giden asiler, padişah III. Ahmet'ten Damat İbrahim Paşa'nın kafasını istemişlerdi. Kendilerine teslim edilen Nevşehirli Damat İbrahim Paşa'yı idam eden asiler, tekrar saraya yürüyerek, padişah III. Ahmet'i tahttan indirerek yerine I. Mahmut'u geçirdiler. Bu isyanla Lale Devri sona ermiş oldu.

Polis: Eski Yunan’da kent devletlerine verilen isim

Preveze Deniz Savaşı: Avrupalılar Osmanlı'nın Akdeniz'deki üstünlüğüne son vermek amacıyla Papa'nın önderliğinde Haçlı donanması hazırladılar.Haçlı donanması Andre Dorya komutasında, Osmanlı donanması ise Barboros Hayrettin Paşa komutasındaydı.27 Eylül 1538 tarihinde meydana gelen Preveze Deniz Savaşı'nda Barbaros Haçlı donanmasını bozguna uğrattı.Bu savaşla Akdeniz egemenliği tamamıyla Osmanlıların eline geçti.

Protokol: Diplomatik işlerde,devlet işlerinde ve devletlerarası ilişkilerde uygulanan kurallardır.
R

Reform: Avrupada 16.y.y. da Hristiyan Katolik kilisesinde gerçekleşen yenileşme hareketi.Bir kurumun işleyişini düzeltmek amacıyla getirilen köklü değişiklik.


Reisülküttap: Osmanlı Devletinde, divan-ı hümayunda, doğrudan doğruya veziriazama bağlı yazı işleriyle meşgul kalemlerin ve buradaki katiplerin faaliyetine nezaret eden daire reisi. Osmanlılarda ilk defa Fatih Sultan Mehmed Kanunnamesinde görülen reisülküttap tabirinin daha evvelki tarihlerde de mevcut olduğu anlaşılmaktadır.
  Reisülküttapların ehemmiyeti, 18. asırdan itibaren önemli ölçüde artmıştır. Nitekim bu asırda divan kalemi reisliği de üzerinde olmak kaydıyla bütün harici işler reislere havale edilmiştir. Bu görevleri dolayısıyla ecnebi muharrir ve seyyahları, reisülküttabı, devlet sekreteri ve hariciye nazırı olarak tarif etmişlerdir. Sultan İkinci Mahmud Han tarafından 1835 senesinde reisülküttap ismi ve teşkilatı kaldırılarak Umur-i hariciye nezareti kuruldu.

Resmi Tanıma: İki devletin birbirleriyle yazılı ve diplomatik ilişki kurması durumudur.

Rönesans: Yeniden doğuş. XVI. yüzyılda İtalya’da başlayan, Yunan ve Roma sanatına dönüş hareketi. Bilim Edebiyat, resim ve müzik gibi alanlarda gelişme ve yenilik yapma anlamına gelir.

S/Ş

Sadaret: Osmanlı Devleti'nde başbakanlık makamına verilen ad.

Sadrazam: Osmanlı Devleti'nde başbakan derecesinde olan en büyük devlet, memuru, padişahın mutlak vekili.

Safaretname: Osmanlı elçilerinin gittikleri yerlerde, o yer hakkın­da yazdıkları eser.

Safha: Evre, aşama

Sagu: İslamiyet’ten önceki Türk edebiyatında ağıt.

Sahn-ı Seman: Fatih'in inşa ettirdiği medreselerde en yüksek derslerin okunduğu kısım. Bugünkü edebiyat ve ilahiyat fakültele­rine karşılıktır.

Sahn-ı Süleymaniye: Kanuni tarafından yapılan Süleymaniye Camiinin medreseleri. Burada yüksek fen dersleri, tabiblik, göz hekimliği ve tabii ilimler okutulurdu. Bugünkü Tıp, Fen fakülteleri­nin karşılığı idi.

Salname: Salname, yani yıllık. Osmanlı döneminde resmi nitelikli devlet, vilayet salnamelerine rastlandığı gibi, özel nitelikli salnameler de bulunmaktaydı. Örneğin bir gazetenin veya derginin salnameleri o derginin veya gazetenin biraz genişçe bir fihristi niteliğinde olabiliyordu.Genel olarak geçmiş yılların veya bir yılın her nevi icraatını, istatistik, ticaret, sanayi, iktisat, tarih, fen ve biyografi bilgilerini özet halinde ihtiva eylemek üzere her sene ter­tip edilen ve neşredilen eserler hakkında kullanılan bir deyim.
Ayrıca diğer ismi de 'Nevsal'dır.

Saltanat: Bir hanedanın idaresiyle devletin yöntilmesi biçimi.

Saltanat Kaymakamı: ilk zamanlarda padişahlar seferlere gittik­leri zaman bazen şehzadelerini merkezde kendi yerlerinde bırakılırdı. Bu şehzadeye, saltanat kaymakamı denirdi.

Salt çoğunluk: Mecliste toplam üyenin yarısından bir fazlası oy toplamı.

Salyâne: Yıllık olarak verilen maaşlar.

Sanayi Nefise: Güzel sanatlar Akademisi

Sancağa Çıkma: Hâkimiyet anlayışına göre bütün şehzadelerin hükümdarlık hakkı olduğundan hepsinin hükümdar olacakmış gibi yetiştirilmesi gerekmiştir.Şehzadeler sarayda gerekli eğitimi gördükten sonra, yüksek haslarla kendilerine gösterilen sancaklarda bulunurlar ve oraları idare ederlerdi. Bir şehzade tayin edildiği sancağa gönderilir, yanına devlet işlerinde tecrübeli, devrin en iyi bilgili ulemasından "lala" denilen bir hoca ve­rilirdi. Şehzadeler sadece Anadolu'daki sancaklara gönderilirdi. Rumeli'deki sancaklara kesinlikle tayin edilmezlerdi.

Sancağı Şerif: Peygamberimize ait olduğu bilinen ve Topkapı sa­rayında diğer mukaddes emanetlerle birlikte Hırka-ı Saadet daire­sinde saklanan siyah renkteki sancak.

Sancak: Bayrak, çoğunlukla askeri birliklere verilen yazı işlemeli, kenarları saçaklı ve gönderli bayrak.

Sanduka: Ahşaptan tabut şeklinde olup, türbelerde bulunan öğe.

Sarnıç: Su toplamak amacıyla genellikle toprak altında yapılan yapı.

Savlet: Atılma, saldırma, hücum.

Sayıştay: Devlet harcamalarını TBMM adına kontrol eden idari kara ve yargı kuruluşu-divan-ı münasebet.

Seferberlik: Bir ülkedeki silahlı kuvvetlerin, savaştan barışa geçmeleri için yapılan hazırlık.Tüm askeri güçlerin, yedekleriyle birlikte savaşa ha­zır duruma geçirilmesi. Osmanlı Devleti, son büyük seferberliği, I. Dünya Savaşı'na katıldığı günlerde ilan etmişti, bu nedenle de halk bu savaş dönemine "seferberlik" adını vermişti.

Sektör: Bölüm, kısım.

Selâmlık: Padişahların cuma namazını kılmak üzere camilerden birisine gidişleri dolayısıyla yapılan merasim. Eski konaklarda ha­rem kısmından ayrı emeklere mahsus yer.

Sembolizm: Realizm ve emperyalizme tepki olarak 1886'da Paris'te ortaya çıkan sanat hareketi.

Senyör: Orta çağ Avrupa’sında büyük toprak ve mahalli güç sahi­bi kimse, derebeyi.

Serf: Orta çağ Avrupa’sında toprağa bağlı olan sınıf.

Serasker: Sadrazamdan başka vezirlerden birisi orduya kuman­da ettiği zaman kendisine verilen unvan.

Senato: Batı parlamentolarının bir bölümü, fakülteler arası yüksek kurul.

Sentez: Ortak yada uygun noktaların birleşmesi.

Setre: Düz yakalı, önü ilikli bir ceket.

Seyyah: Gezgin, turist.

Seyyit: Hz. Peygamberin soyundan olanlara verilen bir unvan.

Sikke: Osmanlı Devleti'nde genel kullanımdaki madeni paraya denir.

Siyasal Birlik: Bir ülkede birden fazla siyasi güç odağı varsa siyasal birlik yoktur. Bu güçlerden biri diğerini egemenliği altına alırsa, siyasal parçalanmışlık yerini siyasal birliğe bırakır.


Siyasal Parti (Fırka): Bir toplumda siyasal iktidarı ele geçirmek amacıyla kurulan örgüt.


Siyasi Olay: Devletlerarasındaki ilişkiler. Bu ilişkiler barışçı yoldan olabileceği gibi savaş yoluyla da gerçekleşebilir. Devletlerarasındaki ilişkilerin barışçı yoldan gerçekleşebilmesi için öncelikle devletlerin birbirlerini tanımaları gereklidir. Savaşlar, antlaşmalar, güç birlikleri gibi kavramlar siyasal olaylardır.

Siyasi Tarih: Uluslararası siyasi olayları savaşları barışları ve ittifakları inceler.
Örneğin : Osmanlı Siyasi Tarihi

Skolastik Düşünce: Ortaçağ boyunca Katolik kilisesinin egemenliği altında olan, bilime kapalı dine dayalı düşünce.Avrupa'da kilisenin etkisi altında gelişen Ortaçağ görü­şü. Bu görüşte serbest düşünce engellenmiş, yeni buluşlara gerek duyulmamış sadece Hıristiyanlık dininin prensiplerini öğretmek ve yaymak amaçlanmıştır.Bu düşünce Rönesans hareketleri ve Hümanizmle sona erdi.

Soğuk Savaş: Düşman ülkeler arasında silahlı savaş ilan edil­meksizin, iktisadi politik ve propaganda alanında sürdürdükleri yo­ğun mücadele ve düşmanlık.

Sokullu Mehmet Paşa: Sokullu Mehmet Paşa; Kanuni, II. Selim ve III. Murat dönemlerinde sadrazamlık yaptı.Bu dönemde 1566'da Sakız Adası Cenevizliler'den alındı.Yemen'in egemenliği sağlandı.1571 yılında Venediklilerden Kıbrıs Adası alındı.1571'de İnebahtı Savaşı'nda Haçlı donanmasına yenildi.Tunus Osmanlı topraklarına katıldı.Lehistan 1575'te Osmanlı himayesine girdi.1577'de Fas Portekizlilerden alındı.

Sokullu Mehmet Paşa'nın Projeleri
Sokullu sadrazamlığı süresince Doğu Avrupa Türkleri ile Kafkasya bölgesini Osmanlı Devleti'ne bağlamak istedi.
Don ve Volga Irmaklarını bir kanalla birleştirerek, Karadeniz'den Hazar'a geçmeyi planladı.
1579 yılında Süveyş Kanalı'nı açmayı düşündü, böylece, Hindistan ve Endonezyadaki Müslümanlara yardım etmeyi planladı.
Sokullu 1579 yılında hançerlenerek öldürüldü, projeleri de uygulamaya konulamadan yarım kaldı.


Sosyalizm: Üretim araçlarının kişilerde olmadığı üretim ve bölüşüm araçlarının kamuoyu ya da devlete ait olduğu siyasal sistem.

Sosyal Tarih: Toplumların her türlü faaliyetlerini inceler.

Sosyoloji: Toplum bilimidir. Tarihi olayları sosyoloji konularını hesaba katarak inceler.

Soykırım: Bir insan topluluğunu milli ve dini sebeplerle yok et­me.


Sömürgecilik: Bir devletin bir başka ülkeyi işgal ederek yönetmesi ve işgal ettiği ülkenin zenginlik kaynaklarını kendi yararına kullanması.Bir devletin başka bir ülkeyi ve üzerinde yaşayan ulu­su egemenliği altına alarak onlara hiçbir hak tanımaması,buradan ekonomik ve siyasal çıkar sağlaması şeklinde" kurduğu sömürü düzeni.Klasik anlamda XV. ve XVI. yüzyılda Coğrafi Keşiflerle deniz aşırı yerleri keşfederek başlattıkları hareket.(İlkçağ’da Kolonizasyon)

Sözleşme: Birkonu üzerinde konuşulup kabul edilen ve yapılma­sı Karşılıklı istenilen biçim ve bunun yazılı hale gelmesi, mukavele.

Standart: Belirli ölçülere, yasaya ve kullanıma uygun olan.

Statü: Ferdin başkalarında saygı ve değer uyandırmasının sebe­bini teşkil eden mevki, kültür ve servet durumu.

Strateji: Genel anlamda, bir devletin uygulamasına karar verdiği bir politikayı, en mükemmel şekilde yürütebilmek için siyasi, iktisa­di, askeri ve diğer bütün güçlerini en iyi şekilde kullanabilme sana­tı veya ilmidir.

Stratejik: Elinde bulundurana büyük ayrıcalıklar ve üstünlükler sağlayan yer ya da bölge.

Suikast: Bir devlet büyüğünü veya önemli bir kişiyi plan kurarak öldürme girişimi yada öldürme.

Sultani: İlk kez Fatih Sultan Mehmet döneminde bastırılmış yaklaşık 3,45 gram ağırlığında klasik Osmanlı altın parasıdır. Halk arasında “altın” olarak da bilinmektedir. Osmanlı İmparatorluğunda uzun süre ayarı ve ağırlığı değiştirilmeden II. Mahmud (1784 -AH1223) dönemine kadar kullanılmıştır.




Sunak: Çok tanrılı dinlerde tapınağın içinde veya yakınında yer alan ve tanrılara kurban sunulan alan. Kiliselerde ise takdis ayini için kullanılan banko biçiminde yer.

Sü: Eski Türklerde ordu,askerler anlamında kullanılmıştır.Örneğin, Su uyur düşman uyumaz atasözü gerçekte Sü uyur düşman uyumaz şeklinde olup, askerler(ordu) uyusa dahi düşmanın uyumayacağı anlamına gelir.Subaşı(Sü-başı),Subay(Sü-bay) bu kelimeden türemiştir.

Şark: Doğu.

Şark Meselesi: Avrupa devletleri tarafından Osmanlı devletinin yıkılması ve paylaşılması meselesine verilen isim.

Şecaat: Yiğitlik, yüreklilik.

Şecere: (veya Secere) Arapça şecer ağaç demektir.Yani ağaç gibi dal misali nesil gelişi anlamındadır.Bir kişinin veya zümrenin en uzak atasından başlayarak bugüne gelinceye kadar geçen çizgi, soy kütüğü.Soyağacı.

Şehremini: Osmanlı Devletinde İstanbul’daki saray ve devlete âit binâların bakımı ve tâmiriyle uğraşan ve saraylara gerekli olan şeyleri satın alan kimse.(Bir nevi Belediye Başkanı)
Şehremininin yukarıdaki hizmetlerinden başka, sarayların vekilharçlığı, hastahâne arabalarının tâmiri, surre alayında lâzım olan mühimmâtın tedâriki, Enderûnun bâzı ihtiyaçlarının temini ve îcâbında bunların tâmiri, nakliyat ambalajlarının yapılması gibi görevleri vardı. Ayrıca sarayın ve içoğlanlarının bâzı ihtiyaçlarının alınması, hassa ve dârüssaâde ağası matbahına(mutfak) her sene verilmesi lâzım gelen lüzumlu malzemelerin temini ve her sene eski saraya verilen bâzı âletlerin tedâriki gibi görevleri de bulunuyordu.

Şehzade: Şah,padişah oğullaına verilen ad.

Şehzade Sancağı: Osmanlı şehzadelerinin idari işlerde yetişmek için vali olarak gönderdikleri sancaklar. Manisa, Konya, Kastamo­nu, Taka, Kütahya, Şamandıra, Çankırı, Akşehir değişik şehzade­ler için sancak olarak kullanılmıştır.

Şerait: Şartlar, koşullar.

Şer'i: İslam dininin esaslarına ve İslam dininin emrettiği dünya ni­zamına uygun olan şey.

Şeriat: Temeli dine dayanan yasalar anlamındadır.

Şer'i Hukuk: Kur'an-i Kerim, Hadisler ve İslam bilginlerinin verdi­ği hükümlere göre meydana getirilen hukuk.

Şer'i mahkeme Sicilleri: Mahalli ser'i mahkemelerde kronoloji sı­rasıyla tutulmuş olan siciller.

Şeyh: Tarikat Kurucusuna, bir tarikatta en yüksek dereceye ulaş­mış kimseye, tarikat büyüklerine verilen ad.

Şeyhülislam: Şeyhülislam ya da Şeyh-ül İslam dinsel konularda en yüksek derecede bilgi ve yetkiye sahip olan kimse anlamına gelir. Osmanlı Devleti zamanında şeyhülislam dinsel konularda en yüksek yetkiye sahip devlet görevlisiydi. Gerektiği zaman dinsel sorunlarla ilgili görüşlerini fetva yayınlayarak açıklardı. Bu fetvalar kanun niteliği taşırlardı. 1920 yılında Ankara'da kurulan Meclis Hükümetinde bu makam Şeriye ve Evkaf Vekaleti adıyla "Bakanlık" olarak yer aldı. Cumhuriyetin ilanından kısa bir süre sonra 1924 yılında laiklik ilkesinin kabul edilmesi sonucu bu bakanlık kaldırıldı. Yerini Diyanet İşleri Başkanlığı aldı.

  Osmanlı tarihinde sadrazam olmak için eğitim aranmazdı ama şeyhülislam olmak hatta bunun ilk basamağı olan kadılık, müftülük ve müderrislik için bile, medreselerin en yükseğini bitirmiş olmak gerekirdi. Bu durum; Osmanlının, şeyhülislamlığa verilen değeri göstermesi açısından oldukça önemlidir.

Şimal: Kuzey.

Şirket-i Hayriye: Türkiye'de teşekkül eden ilk denizyolları işlet­mesi şirketi.

Şövalye: Ortaçağ Avrupa’sında asiller soyundan gelen savaşçı ki­şilere verilen unvandır.

Şura (Şûra): Meclis, danışma kurulu.

Şuray-ı Devlet: Yargı ve yürütme alanındaki anlaşmazlıklara ba­kan yüksek mahkeme.

T

Taarruz: Saldırı, hücum.

Tabu: Yasaklanan şey.

Tabi: Boyun eğme, bağlı kalan, birinin emri altında bulunan, ba­ğımlı.

Tabiye: Askeri kuvvetleri savaş alanında gereğince yönetip kul­lanma ve bu işi inceleyen bilim. Taktik

Tablet: Eski çağ medeniyetlerinden kalma, üzeri yazılı ya da re­simli pişmiş topraktan yapılı küçük levha.

Tahrir: Kaydetme, sayma, yazma.

Tahrir defterleri: Osmanlı Devleti'nin arazi kayıtlarının tutulduğu defter.

Talas Savaşı : Nedeni : Çinliler ve Arapların Orta Asya'yı denetim altına almak istemeleri.
Çinliler, Orta Asya'yı denetimleri altına almak amacıyla 747 yılında Türkistan'a sefer düzenledi.
Abbasiler, Karluk, Yağma ve Çiğil Türkleri'nin yardımı ile 751 yılında Talas'da Müslümanlar Çinlileri yendi.
Sonuçları :
1. Orta Asya Çinlileşmekten kurtuldu
2. Türkler, İslamiyet'i kabul etmeye başladı.
3. Kağıt, matbaa, barut, pusula gibi Çinlilerin geliştirdiği aletler, Müslümanlar tarafından öğrenilmeye başlandı.

Tamim: Genelge

Tampon Devlet: Devletlerin güvenliklerini sağlamak amacıyla oluşturdukları ara bölge.

Teokrasi: Bir devletin, yapılanması, yönetimi özellikle hukuk kurallarının din esaslarına dayandırılması.


Teokratik egemenlik: Bu sistemde egemenliğin kaynağı Tanrı'dır. Milli egemenliğe yer vermeyen bu sistemde yöneticiler yönetme hakkını Tanrı'dan aldığını ve ülkeyi Tanrı adına yönettiğini söyler.

Teori: ilim ve fikir adamlarının belli bir konuda ortaya attıkları, geçerliliği ve doğruluğu ispatlanmış mümkün görülen izaha verilen ad. Nazariye.

Terhis: Askerlik ödevini bitirenleri ordudan bırakma.

Tersane: Gemi yapılan yer.

Teyakkuz: Uyanık olma.

Tanıma: Bir devletin varlığını, başka devletlerin de kabul etmesi.Tanımadan sonra devletlerarasında siyasal ilişkiler kurulur.

Tarih: Geçmiş insan topluluklarının,birbirleriyle olan ilişkilerini, sosyal, siyasi, ekonomik, kültürel,dini faaliyetlerini ve uygarlıklarını, sosyo-ekonomik yapılarını, neden-sonuç ilişkisi içinde yer ve zaman göstererek, belgelere dayalı, inceleyen bilim dalıdır.

Tarikat: Aynı dinin içinde, tasavvufa dayanan ve kimi ilkelerle birbirinden ayrılan Tanrı’ya ulaşma yollarından her biri.(Mevlevi tarikatı, Bektaşi tarikatı gibi)

Tasavvuf: İslamiyet’te din gerçeğine akıl ve mantıkla değil, sezgi ile gönül yolundan varmayı, esas tutan düşünce sistemi.

Tasnif: Gruplandırma-sınıflandırma, niteliklerine göre ayırma.

Taşra: Başkent dışındaki topraklar.

Tebaa: Uyruk, bir idaresinin yönettiği halk.Bir devletin hükmü altında bulunan halk.

Tebdil Gezmek (Tebdil-i Kıyafet Gezmek): Hükümdarların bulundukları yerde gizlice dola­şıp halkın halini aracısız olarak öğrenmek için kıyafet değiştirerek gezmeleri.

Tek dereceli Seçim: Seçmenlerin adayları doğrudan doğruya seçmeleri, iki dereceli seçimde seçmenler oylarını "İkinci seçmen" denilen kişilere verirler, onlar da asıl seçimi yaparlar. Tek dereceli seçim vatandaşın isteğini doğrudan doğruya yansıttığından daha demokratiktir.

Tekel: iktisadi hayatta bir ekonomik faaliyet sahasının tek elde. tek güçte toplanması durumuna verilen ad.

Tekfur: Anadolu’daki Bizans valisi ve beylerine verilen unvan.

Tekke: Tarikat mensuplarının yaşadığı ve tarikata özgü dini tören­lerin yapıldığı yer.

Temel Haklar ve Özgürlükler: Modern devlete her vatandaşın doğuşla gelen, kaldırılamaz, devredilemez, yok edilemez, yaşama ve gelişme hakları.

Temsil: Birinin veya bir topluluğun adına davranma.


Tımar: Osmanlı Devletinde,yıllık geliri üç bin ile yirmi bin akçe arasında olan dirliklerdir. Bunlar geçimlerini sağla­mak ve hizmetlerine ait masrafları karşılamak üze­re bir kısım asker ve memurlara tahsis edilen top­raklardı. Tımar sahipleri gelirlerinin üç bin akçesini geçimleri için ayırırdı. Buna kılıç tımarı denirdi. Geri kalan her üç bin akçe için bir cebelü beslerlerdi.Tımar toprakları üç kısma ayrılmıştır.

1. Mustahfaz tımarı : Camii imam ve Hatiplerine verilirdi.
2. Eşkinci tımarı : Savaşta yararlılık gösteren­lere verilirdi.
3. Hizmet Tımarı : Saray da çalışanlara verilirdi.

Tonoz: Örgü teknikleri kullanılarak inşa edilmiş eğrisel yüzey, ya­da yüzeylerden oluşan mimari örtü unsuru.

Toponomi: Yer adlarını inceleyerek tarihe yardımcı olur.

Totaliter: Egemenlik gücünün tek elde toplandığı ve demokratik olmayan devletlere verilen genel ad.

Totem: Kendisine kutsallık atfedilen hayvan, bitki veya nesnelere verilen ad.

Töre: Bir toplulukta benimsenmiş, yerleşmiş kuralların, gelenek ve göreneklerin, ortak alışkanlıkların, tutulan yolların tümü. Orta Asya Türk devletlerinde yazısız hukuk kuralları.

Trablusgarp Savaşı (1911):
Trablusgarp Savaşı'nın Nedenleri
1. Siyasi birliğini geç sağlayan İtalya'nın sömürge arayışına çıkmış olması
2. İtalya'nın sömürge elde etmek amacıyla Trablusgarp'a göz dikmesi

İtalya, Avrupa devletlerinin de onayını alarak 28 Eylül 1911'de Trablusgarp'a asker çıkardı.Bu savaşta Osmanlı Devleti Trablusgarp'a deniz yolu ile asker gönderemedi.Mısır üzerinden de asker gönderemedi.Gönüllü subaylar Trablusgarp'a gizlice gönderildi.Bu subaylar büyük başarılar elde ettiler.İtalya Çanakkale'ye saldırdı, başarılı olamayınca On iki Ada'yı işgal etti.Bu arada Birinci Balkan Savaşı çıktı.Osmanlı Devleti, 18 Ekim 1912 tarihinde İtalya ile Uşi Antlaşması'nı imzalayıp savaştan çekildi.

Tragedya: Acıma duygusunu ön plana çıkararak kahramanlığın sergilendiği tiyatro oyunu.

Trajedi: Konusunu efsanelerden veya tarihi olaylardan alan, acıklı sonuçlarla bağlanan bir tür tiyatro eseri.

Tuğ: At kılından süpürge şeklinde yapılıp bir sarığa asılan alâmet ve nişan Eski Türklerde, Hintlilerde, Çinlilerde mevcut olup beylik, hükümdarlık alameti idi.

Tuğra: Osmanlılarda padişahın imza ve alameti olarak kullanılan tuğra, ananeye göre Oğuz Han'ın yazılı nişanıydı.

Tutucu: Bir düşünceyi, bir alışkanlığı değiştirmeden tutmak iste­yen kişi yada kurum.

Tümülüs: Bir yerleşim yerinin veya mezarın toprakla örtülmüş halidir.

Türbe: Genellikle ünlü bir kimse için yaptırılan ve içinde o kimse­nin mezarı bulunan yapı

U/Ü

Uç: Bazı Türk devletlerinde ve beylerinde sınır ve sınır boyların­daki vilayetlere vb. sancaklara verilen ad.

Uç Beyi: Sınır komutanı.Uçlarda bulunan sancakların beyi.

Ulema: Alimler, bilgi sahibi olanlar. Osmanlılarda bir sınıf olarak belirlenmişti.

Ulufe: Ulufe Osmanlı Devletinde Kapıkulu Askerlerine, Acemi Ocağı mensuplarına,Yeniçerilere, kimi saray ve devlet görevlilerine üç ayda bir verilen maaş. “Mevacib” adı da verilen ulufe Divan-ı Hümayunda, Veziriazamın huzurunda verilirdi. Muntazam olarak verildiği zamanlarda ilk iki maaş, Muharrem ve Cemazilevvelde son iki maaş ise Şaban ayı içinde veya bu ayın sonlarında dağıtılırdı. Bu suretle üç ayda bir dört defada verilmesi icap eden ulufe, üç defada veriliyordu. Ulufe dağıtımı mutlak surette Salı günü olurdu. Yeniçerilerin maaş defterlerine çok dikkat edilirdi. Her ulufe dağıtımında üçer nüsha hazırlanırdı. Asıl, mükerrer, hazine ismi verilen bu defterler yeniçeri katib dairesinde yazılır, suistimale meydan vermemek için ilk zamanlarda padişah tarafından kontrol edilirdi. Bu işe, Sultan Birinci Süleyman Han (1520-1566) ile Dördüncü Murad Han (1648-1687) çok fazla hassasiyet göstermişlerdir.

Maaş, kurulan divanda davalar dinlendikten sonra dağıtılırdı. Hazine önünde tevzi edilen maaş bölük ve ortanın mevcutlarına göre ayrı keselere konurdu. Gülbangı çekildikten sonra ağa bölüklerinden başlamak üzere masa üzerinde ayrılan keseler bölüğün efradı tarafından alınırdı. Merasim bitince bunlar omuzlarına bu keseleri koyarak alayla kışlalarına giderlerdi. Kışlalarda ertesi gün her bir orta toplanarak maaşlarını alırlardı.

Hazineden alınan para ortalara gelince mutlaka sayılırdı. Fazlası hazineye iade edilir, noksan ise maliyeden tamamlanırdı. Yeniçeriler arasında hazineden haksız yere bir akçe dahi almak büyük suç sayıldığından böyle bir işe hiçbir zaman tenezzül etmezlerdi.

Ulufe dağıtıldığı divanın ertesi günü Sadrıazam, Paşa Kapısında, Kapıkulu süvarileriyle cebeci, topçu ve top arabacı ocaklarının maaşlarını bizzat kendisi başında bulunarak verdirirdi. Böylece bütün ocakların ulufe dağıtım işi tamam olurdu.

Sefer sırasında ordunun maaş dağıtımı ise divandakinin aynı olurdu. Sadrıazamın veyaSerdar-ı ekremin divan çadırında toplanarak maaş verilirdi. Bu sırada bulunmayanların ocakla ilgileri kesilirdi.

Ulufe dağıtımından önce yeniçerilere saray mutfağında hazırlanan çorba, pilav ve zerde verilirdi. Yeniçeriler bir şeye küskün oldukları zaman çorba içmezlerdi. Ramazanda ulufe dağıtılırken askerin hepsi oruçlu olduğundan çorba, pilav, zerde verilmezdi. Yalnız Ramazanın on beşinde Padişahların Hırka-i şerif ziyaretinde Yeniçerilerle diğer Kapıkulu Ocaklarına Hırka-i şerif ziyaretini müteakip saray matbahından tepsilerle baklava verilirdi. Her ortanın gümüş meşin önlüklü aşcı ustaları tepsileri peştemala bağlar, renkli sırıklara takar, her birini ikişer kişi alıp alayla kışlalarına götürürlerdi ki buna Baklava Alayı denirdi.

Kaynak: Rehber Ansiklopedisi


Ulusal İrade: Bir ulusun bir işin nasıl yapıldığı gerektiği yolunda açığa vurduğu karar. Ulusal irade ancak egemenliğin ulusun tümüne ait olduğu devlet sisteminde belirlenebilir.Ulusal iradenin somutlandığı yer parlamentodur.

Ulusçuluk: Her ulusun kendine özgü kültür ve geleneklerine bağ­lı kalıp kendi varlığını her şeyin üstünde tutarak yaşaması gereği­ne inanan görüş.

Unesco: Milletlerarası Eğitim. Bilim ve Kültür Teşkilatı’dır. 1946 yı­lında kurulmuştur.

Unvan (Ünvan): Kişi adlarının başına yada sonuna getirilen saygı sözü.

Uygarlık: İnsanların daha iyi bir yaşayışa kavuşmaları ve doğaya egemen olabilmek için gösterdikleri çabalardan çıkan sonuçlar olup, teknik, bilim ve kültür olarak bilinir.

Uygarlık Tarihi: Bütün ulusların meydana getirdikleri uygarlık eserlerini kültür ve medeniyet ürünlerini inceler.Örneğin : Çin Uygarlığı.

Uyruk: Bir devletin yönetimi altında bulunan kimse.

Ültimatom: Bir devletin başka bir devlete yaptığı son ve kesin önerme.

Ümera: Emirler, beyler, kumandanlar.

Ümit Burnu: Bartelmi Diyaz tarafından 1487 yılında keşfedilen Afrika'nın güney ucu.

Ümmetçilik: Kişilerin milliyetleri yerine dinleri önemlidir. Birden çok millet din duygusuyla bir arada tutulabilir. Semavi dinlere ina­nan kişiler ümmetçilik kavramı içine girmektedir.

Üs: Harekâtın yürütülebilmesi için gerekli birliklerin, her türlü gereçlerin tamamlandığı, teçhizatın toplandığı ve dağıtıldığı yer.
V

Vaiz: Cami, mescit gibi yerlerde Kur'an'dan, hadis kitaplarından örnekler getirerek dini öğütler veren kimse

Vak’anüvis (Vakanüvis): Osmanlı Devletinde resmi tarih yazarı

Vakıf: Bir kişi veya devlet tarafından, resmi nitelikteki şartlara uyularak, hayır amaçlı bir hizmetin gelecekte de yapılabilmesi için ayrılan mülk veya para.

Valide Sultan: Padişahların annelerine verilen isim.


Vasi: Vekil olma, vekil olarak atanma.


Vassal: Büyük bir derebeyine yemin ederek bağlanan derebeyi; birine bağlanan, tabi olan kişi.Bir senyöre bağlı ve itaat etmek zorunda olan küçük senyör.

Vecd: İlahi aşka dalma, sevgi yada heyecandan doğan coşkun­luk, kendinden geçme.

Vekaayi-nâme (Vekâyinâme): Kronik, olayları günü gününe sıra ile takip eden tarih kitabı.


Veliaht (Veliahd): Hükümdarlardan sonra yerine geçecek kimse.

Veraset: Mirasta hak sahibi olma.

Vilâyet-i Sitte (Vilayetisitte): Altı il, (Erzurum, Van, Bitlis, Diyarbakır, Sivas, Elazığ)

Vitray: Renkli cam paralarından meydana gelen saydam pencere süslemesi.

 

Voyvoda: Eflak ve Boğdan beylerine verilen unvan.Eflak ve Boğdan prenslerine Osmanlı Devleti tarafın­dan verilen unvan.

Vüzera: Vezir sözünün çoğul şekli,Vezirler.
Y

Yabgu: Eski Türklerde kağandan sonra gelen üst düzeydeki yönetici. Türklerde ikinci derecedeki hükümdarların unvanı. Kağanın kardeşi 


Yakın Çağ: 1789 Fransız İhtilali ile başlayıp, günümüze kadar sürer.

Yalta Konferansı: II. Dünya Savaşı sonrası dünya düzenini şekil­lendirmiş ve son 35—40 yılın siyası, ideolojik ve ekonomik gelişme­lerin dolaylı olarak kaynağını teşkil etmiştir.

Yasa: Devletin yasama kurulunca, herkesçe uyulmak üzere konu­lan her türlü kural, kanun

Yasal: Yasalara, hukuk düzenine uygun olma, meşru

Yargan: Orta Asya Türk devletlerinde hakimlerin idaresinde adli suçlara bakan mahkemeler

Yargu: Orta Asya Türk devletlerinde hükümdarın başkanlığında siyasi suçluların yargılandığı devlet mahkemeleri

Yeniçeri: Osmanlı devletin daimi ve ücretli ordusunun yaya olarak savaşan kısmı olup kapıkulu askeri denilen zümrenin en önemli ve seçkin sınıfı

Yeniçeri Ağası: Yeniçeri Ocağı'nın âmiri ve en büyük subay ve komutanı

Yeni Çağ: İstanbul'un fethinden, 1453 tarihinde başlayıp, 1789 tarihli Fransız İhtilaline kadar sürer.

Yermük Savaşı: Hâlid bin Velîd komutasındaki İslâm ordusunun Yermük’te Bizanslılarla yaptığı muhârebe. Hazret-i Ebû Bekr, Hâlid bin Velîd’i Irak’ın fethiyle görevlendirdikten sonra, Şam ve civârı için de ayrı bir ordu hazırlığına başladı. Hicretin 12. yılının sonlarına doğru Amr bin Âs, Yezid bin Ebî Süfyan, Ebû Ubeyde bin Cerrah ve Şurabbil bin Hasene gibi dört büyük komutan seçti. Bu komutanların her biri savaş alanına istedikleri yoldan gidecekti.
Bizans İmparatoru Heraklius, İslâm ordusunun Şam’a yürüdüğünü haber alınca Humus’a gelerek savaş hazırlığına başladı. İslâm ordularını dört komutanın idâre edeceğini öğrenince onlarla ayrı ayrı savaşacağını düşünerek memnun oldu. Çünkü her birliğin karşısına birkaç kat fazla askerle çıkacak kadar sayı üstünlüğüne sâhipti. Bizanslıların niyetini öğrenen İslâm komutanları aralarında mektupla istişâre ettiler. Amr bin Âs “Ayrılıktan zaaf, birlikten kuvvet doğar.” prensibinden hareketle tek cephede savaşmalarının uygun olacağını belirtti. Onun bu görüşünü diğer komutanlar da benimsediler ve durumu hazret-i Ebû Bekr’e bildirdiler. Hazret-i Ebû Bekr, görüşün muvafık olduğunu belirtip savaş yeri olarak Yermük’ü seçmelerini istedi.
Müslümanların Yermük’te toplandığını duyan Heraklius da komutanlarına haber göndererek orada toplanmalarını emretti. Hıristiyan ordusu 240.000 kişiden mürekkepti. Bu sırada hazret-i Ebû Bekr Irak’ta kesin zafer kazanan Hâlid bin Velîd hazretlerine de Yermük’teki orduya katılmasını emretti. Hâlid bin Velîd’in emrindeki kuvvetlerle Yermük’te orduya katılmasından sonra İslâm askerinin sayısı 46.000’e ulaştı. Hâlid bin Velîd savaş alanına girdiğinde, İslâm ordusunun dört ayrı komutanın idâresinde yan yana, fakat ayrı ayrı cephede savaşa hazırlandığını gördü. Bizans ordusunun tam bir savaş düzeni içinde ve
İslâm askerlerinin parçalarını birbirinden ayırmak ve öldürücü darbeyi vurmak üzere ustaca dizildiğini anladı. Öteki dört komutanla bir araya geldiklerinde onlara şöyle dedi: “Bu savaş bir ölüm kalım meselesidir. Böyle bir günde övünme, büyüklük taslama kimseye yakışmaz. Allah rızâsı için savaşıyoruz. Savaşta ihlâstan ayrılmayalım. Bu savaş geleceği tâyin edecek, başarılı olursak, yarın da zafer bizimdir. Yenilirsek bir daha kendimize gelemeyiz. Yanlış bir savaş düzeni kurmuşsunuz. Hazret-i Ebû Bekr böyle yaptığınızı bilse mâni olur. Her komutan kendi birliğini değil, bütün İslâm ordusunu idâre etsin ve bu sıra ile olsun. Bugün biriniz, yarın diğeriniz orduya komuta etsin. İlk günü bana bırakın.” dedi.
Hâlid bin Velîd’in askerî dehâsını bilen komutanlar onun sözlerini severek kabul ettiler. Hâlid bin Velîd, orduyu görülmemiş bir savaş düzenine soktu. Birlikleri her biri biner kişiden mürekkep 38 kerdûsa (bölük) ayırdı. Merkezde on sekiz kerdûs, sağda ve solda onar kerdûs bıraktı. Merkezi Ebû Ubeyde, sağ kanadı Amr bin Âs ve Şurahbil, sol kanadı da Yezid bin Ebî Süfyan komutasına verdi. Ebû Süfyan bin Harb yaptığı konuşmalarla askerin moralini yükseltiyordu. Savaş başlayacağı sırada bir asker Hâlid bin Velîd’e yaklaşarak; “Şu düşman askerine bak, ne kadar çok.” dedi. Hâlid bin Velîd ona; “Savaşı çok olan değil, bilen kazanır. Allahü teâlânın yardımı bize yeter.” diye cevap verdi.
Yermük Harbi, târihte eşine ender rastlanan çarpışmalara ve kahramanlıklara sahne oldu. Hâlid bin Velîd, birlikleriyle düşmanın tam kalbine hücum etti. Öyle ki, bir ara kendisini Bizans süvarileriyle piyâdelerin arasında buldu. Bu âni taarruz karşısında düşman şaşkına döndü. Bizans atları, ürküp savaş alanının dışında dar bir geçide doğru kaçmaya başladılar. Fırsatı değerlendiren İslâm birlikleri Bizans piyâdelerinin üzerine toplu olarak hücuma geçtiler. Bu hücum onlara ölüm darbesi oldu.Vakusa Vâdisine doğru gerilemeye başlayan Bizans askerleri birbirlerini çiğneyerek derin hendeklere döküldüler. Kaynakların ifâdelerine göre hendeklerde 120.000 Bizanslı öldü. Ayrıca savaş sırasında ölenler de az değildi. Savaş gece geç saatlere kadar sürdü. Bizans karargahı Müslümanların eline geçti.
İslâm askerlerinden şehit olanların sayısı ise 3000 civarındaydı. Yaralıların sayısı ise oldukça fazlaydı. Bu savaşta İslâm kadınları da geri hizmetlerde cansiperâne çalıştılar. Bizans ordusunun ağır yenilgisini haber alan imparator Heraklius, ikâmet ettiği Humus’tan uzaklaşırken; “Elvedâ sana Suriye, ebediyen elvedâ!” diyordu. Gerçekten de bu savaşla birlikte Irak, Şam ve Suriye tamâmiyle Müslümanların eline geçmiş oldu.
Ömrü cihâd etmekle geçen Hâlid bin Velîd hazretleri ömrünün son günlerinde şehit olamamanın üzüntüsü içinde eski günleri yâd ederken bir ara yanındakilere; “Ahhh! Yermük günü... İnsan kanlarının vâdide sel gibi aktığı Yermük! Şiddetli bir yağışın olduğu gece, gökten boşanan yağmura karşı kalkanımın altında gecelediğimi unutamıyorum. O gece Muhâcirlerden kurulu akıncı birliğinde baskın yapmak için sabahı zor etmiştik. Ah! Yermük Harbi... 3000 yiğitle, 100.000 kâfire karşı zafer kazandığımız Mûte’yi bile unutturdu. Yermük, Rumlarla yaptığımız ilk büyük muhârebedir. Bundan sonra daha nice savaşlar birbirini tâkip edecektir. Sakın gaflete düşmeyin. Şimdi kendimi at kişnemeleri arasında Allah Allah nidâlarıyla insanlara dar gelen Yermük Vâdisinde hissediyorum.
Vallâhi Rabbimden beni her gazâda diriltmesini ve o savaşın hakkını vermeyi isterim!” demiştir.
Yermük zaferinden sonra İslâm ordusu, çeşitli bölgelere ayrıldılar. Amr bin Âs komutasında bir kısım birlikler Filistin tarafının fethine yöneldiler. Bu sırada Heraklius’un ana bir kardeşi Artabun isimli zâlim
birisi burada vâliydi. Topladığı ordu yüz binleri aşıyordu. Amr bin Âs çeşitli taktikler uyguladıysa da netice alamadı. Sonunda Ecnadin’de iki ordu karşılaştı. Amr bin Âs kendinden sayıca üstün bu Bizans kuvvetlerini büyük bir hezîmete uğrattı. Neticede Filistin ve civârı kolayca fethedildi. Bâzı kaynaklarda Ecnadin zaferinin Yermük’ten önce olduğu da zikredilmektedir.

Yörük: Yarı yerleşik Türk topluluklarına verilen addır.

Yurtluk: Osmanlılarda,sınır boylarını bekleyen asker ailelerine verilirdi. Fetih sırasında bazı komutanların hizmetlerine karşılık olmak üzere verilen topraklar­dı. Yurtluk herhangi bir yerin gelirinin hayatta oldu­ğu sürece bir kimseye verilmesidir.
Z

Zabergan: 550 ve 582 yılları arasında hüküm sürmüş Kutrigur Bulgarlarının hükümdarıdır. Kendisinden önce gelen hükümdar Sinnion ardından gelen ise Gostundur.

Kaynak: http://tr.wikipedia.org/wiki/Zabergan

Zanaat: Tecrübe ve ustalık gerektiren, demircilik, terzilik gibi iş yada iş kollarına verilen ad.


Zaptiye: Osmanlı Devletinde toplum güvenliğini sağlamakla görevli askeri polis kuruluşu. 

Zaviye: Küçük tekke, ibadethane.

Zeamet: Osmanlı Devletinde, yıllık yirmi bin ile yüz bin akçe geli­ri olan topraklardır. Orta dereceli devlet memurlarına, kadılara, hazine ve tımar defterdarına, alay beylerine,kethüdalara, kale komutanlarına ve divan katiplerine verilirdi. Zeamat sahipleri ilk yirmi bin akçe hariç sonraki her beş bin akçe için bir cebelu beslerdi.

Zengiler: (Arapça: زنكيون Zengiūn), 12. ve 13. yüzyıllarda Kuzey Irak ve Suriye'de Selçuklu atabeyleri olarak hüküm sürmüş bir hanedan. Kurucusu İmadeddin Zengi'dir.

Selçuklularda illere yönetici olarak tayin edilen şehzadelerin yanına atabey olarak adlandırılan tecrübeli devlet adamları verilirdi. Atabeyler, devletin zayıfladığı dönemlerde bulunduğu bölgedeki yönetimi ele geçirip devletleşmişlerdir.

Atabeylikler içerisinde en önemli olanıdır. Musul'da I. Zangi tarafından kurulmuş ve oğlular I. Gazi ve Mevdud Musul atabeyliğini Nureddin Mahmud Halep atabeyliğini yönetmiştir.

Nureddin Mahmud, Haçlı seferlerinde İslam Dünyasını korumuşlardır. Nureddin Mahmud'un komutanlarından Şirkuh'un yeğeni Selahaddin Eyyubi, Fatimilere son vererek Mısır'da Eyyubiler devletini kurmuştur.
Kaynak: http://tr.wikipedia.org/wiki/Zengiler

Ziggurat: Tepeye doğru gidildikçe daralan üst üste bir Mezopotamya kökenli dinsel yapı. Çok katlı Sümer tapınağı

Zimmi: İslam devletinin hakimiyetini kabul eden gayrimüslimler için kullanılan kavramdır.

Zic: Astronomi cetvelleri,yıldızların yerini ve büyüklüğünü göstermek üzere astronomların hazırladıkları cetvellere verilen isimdir.

Zümre: Belli amaçlara sahip topluluklardan oluşan çeşitli kümelere, gruplara denir.
Alıntı

 






 

 

“Bugün hepimize düşen ortak görev; ulusal değerlere, bilince, Cumhuriyet’e sahip çıkmak, Çanakkale’yi, Kurtuluş Savaşı’nı kazanan  ruhu korumak ve bu bilinci gelecek kuşaklara aktarmaktır. Türk Ulusu dili, kültürü, tarihi ve saygın kimliğiyle aydınlık yarınlara el ele güçlü biçimde yürüyecektir.” Mustafa Kemal ATATÜRK

Belki bir gün...

Kendin için,ailen için, devlet için ve hatta dünya için daha da önemlisi insanlık için kendini çok iyi yetiştir, geleceğe iyi hazırlan. Zira bunlardan biri, belki bir gün sana ihtiyaç duyabilir. 
            Süleyman ŞEN

VİZYONUMUZ
Dünya'yı bilen, onu önemseyen, barışçıl bireyler yetiştiriyoruz.
MİSYONUMUZ
Görevimiz; rehberi bilim olan, araştıran, sorgulayan, öğrenen ve kendini gerçekleştiren, hoşgörü ve manevi değerleri yüksek, toplumsal çürümeye panzehir olmuş, insanlığın olgunlaşmasını hızlandıran, evrensel değerleri fark etmiş ve içselleştirmiş, yaşanabilir bir dünya taraftarı olan bireylerin yetişmesine katkı sağlamaktır.
Anket
Sizce okul başarısızlığının nedeni nedir?
Hava Durumu
Site Haritası